4. Homofobi VE Transfobi Karşıtı Buluşma

Bu yıl ilk kez transfobinin de buluşmanın adına eklenmesi beni sevindiriyor (yalnız ne yazık ki bu değişiklik en altta göreceğiniz banner'a yansımamış. Fiziksel şiddete daha çok maruz kalan bu sene onlarcası öldürülen özellikle trans kadınlar için bu bir vefa borcuydu sanırım). Bir başka güzellik 1 Mayıs'la 17 Mayıs arasında bir köprü kurulması ve etkinliğin 6ile yayılması...

Program şöyle:

1 Mayıs Yürüyüşü!
1 Mayıs 2009, Cuma, Ankara


2 Mayıs 2009, Cumartesi, ANKARA
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 15:00-18:00
Kadın Kadına Buluşma
“Bir eşcinselin gözüyle heteroseksüellik: Bir eşcinsel ve bir heteroseksüel kadın oturuyorlarmış; heteroseksüel olan demiş ki…”


3 Mayıs 2009, Pazar, ANKARA
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 15:00-17:00
Organizasyon: Kaos Genç
LGBT Gençler Ailelerle Buluşuyor
“Lambdaistanbul Aile Grubu üyelerinin katılımıyla…”


3 Mayıs 2009, Pazar, İZMİR
Yer: Fransız Kültür Merkezi, Saat: 16:00-18:00
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları: Homofobi ve Ayrımcılık
Moderatör: Tuğrul Eryılmaz, Radikal Gazetesi Ekler Genel Yayın Yönetmeni
“Hangi hukuk? Kimin ahlakı?”Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer, İzmir Ekonomi Üniversitesi
“Türk Edebiyatında Homofobi”, Ömer Türkeş, Eleştirmen
“Kutsal Mikhail’in Öldürdüğü Ejder ve Homofobik Erkek Bedeni”, Prof. Dr. Nevzat Kaya, Ege Üniversitesi, Alman Edebiyatı Bölümü
Ali Erol, Kaos GL Derneği


4 Mayıs 2009, Pazartesi, İZMİR
Yer: Ege Üniversitesi Kültür ve Sanat Evi, Saat: 13:30-16:30
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları: Homofobi ve Ayrımcılık
Moderatör: Prof. Dr. Melek Göregenli, Ege Üniversitesi, Sosyal Psikoloji
Doç. Dr. Nilgün Toker, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü
Prof. Dr. Hayriye Elbi, Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilimdalı Başkanı
Prof. Dr. Yusuf Eradam, Bahçeşehir Üniversitesi
Ali Erol, Kaos GL Derneği


4 Mayıs 2009, Pazartesi, ANKARA
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 14:00-17:00
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları İhlalleri ve İnsan Hakları Örgütleri Çalıştayı


5 Mayıs 2009, Salı, ANKARA
Trans Atölye: Hormon Kullanımı
Yer: Pembe Hayat Derneği, Saat: 16:00-18:00
Prof. Dr. Şahika Yüksel, Psikiyatr, İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi


6 Mayıs 2009, Çarşamba, ANKARA
Trans Atölye: Ameliyat Süreci, Tıbbi, Psikolojik Boyutu
Yer: Pembe Hayat Derneği, Saat: 16:00-18:00
Prof. Dr. Şahika Yüksel, Psikiyatr, İstanbul Üniversitesi, Tıp Fakültesi


6 Mayıs 2009, Çarşamba, ESKİŞEHİR
Yer: Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) Salonu, Saat: 18:00-20:00
Toplumsal Cinsiyet Atölyesi
İlknur Üstün, Feminist, KA-DER


7 Mayıs 2009, Perşembe, ESKİŞEHİR
Saat: 12:30-14:00
LGBTT Bireyler, İnsan Hakları ve Nefret
Moderatör: Sema Kılıçer

“Nefret Suçu, Nefret Söylemi”,Hakan Ataman, İnsan Hakları Gündemi Derneği
“Nefret, İnsan Hakları ve Medya”,Bawer Çakır, bianet Kaos GL Dergisi
“Eryaman Davası ve Çetesi”,Buse Kılıçkaya, Pembe Hayat Derneği
Saat: 16:00-17:30

Okuma Tiyatrosu: “İşte Böyle Güzelim…”
Hülya Adak, Ayşe Gül Altınay, Esen Ezgi Taşçıoğlu
“kadınların kadınlara anlattıkları cinsellik hikâyelerinden oluşan bir okuma tiyatrosu”


8 Mayıs 2009, Cuma, ANKARA
LGBTT Mültecilerin Sorunları Yuvarlak Masa Toplantısı
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 14:00-18:00


Türkiye’de ve Almanya’da Lezbiyen Olmak
İpek İpekçioğlu, Almanya
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 18:30-20:00

8 Mayıs 2009, Cuma, VAN
Atölye: Kendime Yolculuk
Yer: Van Kadın Derneği (VAKAD) Salonu, Saat: 12:00-14:00


Psikolog Mahmut Şefik Nil & Sevim Erol
Saat: 15:00-17:00


Homofobi ve Ayrımcılık Forumu
Yer: Van 100. Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Konferans Salonu
Moderatör: Serhat Aydın, Sağlık Topluluğu, Van 100. Yıl Üniversitesi
Prof. Dr. Selçuk Candansayar, Psikiyatr, Gazi Üniversitesi
Prof. Dr. Melek Göregenli, Sosyal Psikolog, Ege Üniversitesi
“Türkiye’de İnsan Hakları ve LGBT Bireyler”,Murat Çelikkan, Gazeteci
Doç. Dr. Nilgün Toker, Felsefeci, Ege Üniversitesi
Ali Erol, Kaos GL Derneği


8 Mayıs 2009, Cuma, DİYARBAKIR
Yer: Diyarbakır Sanat Merkezi
Gösterim: LGBT Belgesel, Video ve Filmler

9 Mayıs 2009, Cumartesi, ANKARA
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 15:00-18:00
Cinsel Yönelim, Cinsiyet Kimliği ve Kadın Olmak
“Cinsel Şiddet: Tacize Sessiz Kalma!”


9 Mayıs 2009, Cumartesi, DİYARBAKIR
Yer: Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) Salonu, Saat: 12:00-15:00
Cinsel Sağlık Atöylesi
Çiğdem Şimsek, Pozitif Yaşam Derneği
Saat: 16:00-17:30
LGBTT Bireyler ve İnsan Hakları Forumu
Yer: Diyarbakır Sanat Merkezi
Moderatör: Feray Salman, İnsan Hakları Savunucu

“Uluslararası Hukukta Ayrımcılık”,Özlem Altıparmak, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Genel Başkan
“Nefret Suçları, Hukuk Mevzuatı”,Senem Doğanoğlu, Avukat, Pembe Hayat Derneği


10 Mayıs 2009, Pazar, DİYARBAKIR
Yer: Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM) Salonu, Saat: 13:00-16:00
Haklarımız, İzleme-Raporlama Atölyesi
Senem Doğanoğlu, Avukat, Pembe Hayat Derneği


10 Mayıs 2009, Pazar, İSTANBUL
Yer: Goethe Institut / Alman Kültür Merkezi, Saat: 15:00-17:30
HOMOFOBİYE KARŞI FORUM
“Eşcinsellere Yönelik Haçlı Seferleri”
Moderatör: Hale Bolak Boratav, Psikolog, İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Murat Paker, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Psikoloji Bölümü
“Psikiyatrinin Homofobisi”,Dr. Nesrin Yetkin, Psikiyatr, Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği (CETAD) Başkanı
Ali Erol, Kaos GL Derneği


10 Mayıs 2009, Pazar, ANKARA
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 15:00-17:00
Organizasyon: Kaos Genç
LGBT Eğitimciler ve Öğrenciler Forumu


12 Mayıs 2009, Salı, ANKARA
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü
Homofobiye Karşı Beytepe Kampüs Buluşması, Hacettepe Üniversitesi İletişim Fakültesinin katkısıyla organize edilmiştir.
Saat :13:00 – 14:30
LGBTT Bireylerin İnsan Hakları ve Nefret Suçları
Hakan Ataman, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Nefret Suçları ve İnsan Hakları,
Senem Doğanoğlu, LGBTT Bireylere Yönelik Nefret Suçları ve Eryaman Davası
Buse Kılıçkaya, LGBTT Bireylerin İnsan Hakları
Saat: 15:00-16:30
Medya Okuma Atölyesi
Uğur Çetin, H.Ü. İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi
Emel Uzun, H.Ü. İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi
Gülsüm Depeli, H.Ü. İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi
Emek Çaylı Rahte, H.Ü. İletişim Fakültesi Araştırma Görevlisi


13 Mayıs 2009, Çarşamba, ANKARA
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Meslek Yüksekokulu
Ayrımcılık Karşıtı Sosyal Politikalar
Yer: Sosyal Hizmetler Meslek Yüksekokulu Konferans Salonu Saat: 14:00-15:30

Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü
Yer: Eğitim Bilimleri Fakültesi Salonu, Saat: 13:00-15:00
EĞİTİMDE CİNSEL AYRIMCILIĞA KARŞI FORUM
Eğitimde Cinsel Yönelim ve Cinsiyet Kimliği Ayrımcılığı Çalışma Grubu
Moderatör: Remzi Altunpolat, Ankara Üniversitesi
Ali Erol, Kaos GL Süreci ve Eğitim
"Eğitimde Ayrımcılık", Prof. Dr. Işıl Ünal, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri
"Uluslararası Belgelerde Eğitim Hakkı", Feray Salman
Gülçün İsbert, Eğitim-Sen Merkez Kadın Sekreteri
Sinem Kuzucan, Pembe Hayat Derneği


14 Mayıs 2009, Perşembe, ANKARA
Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTU)
Saat: 13:00-15:00
FORUM: Söz meclisten dışarı!
Moderatör: Kemal Ördek, Kaos GL Derneği
Anette Trettebergstuen, İşçi Partisi Milletvekili, Norveç
Sebahat Tuncel, DTP Milletvekili
Ufuk Uras, ÖDP Milletvekili

“Uluslararası insan hakları hareketi ve LGBT Hakları”,Levent Korkut, Uluslararası Af Örgütü Yönetim Kurulu Üyesi
Saat: 17:30-19:00
Eleştirel Psikoloji Grubu Atölyesi
Yasemin Mert, Damla Çimen, İlker Dalgar, Ekin Özaksoy, Özge Savaş
15 Mayıs 2009, Cuma, ANKARA, EKİN SANAT MERKEZİ
Saat: 13:00 – 14:30
Açılış Forumu
Kürşad Kahramanoğlu, Kaos GL Derneği
Diego Mellado, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu Müsteşarı
15:00 – 16:30
Nefret bir ömür sürer mi? - Ahmet Yıldız’ın Anısına!
Moderatör: Prof. Dr. Turgut Tarhanlı, İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku Araştırma Merkezi Direktörü

“Nefret Söylemi ve Linç”,Prof. Dr. Melek Göregenli, Sosyal Psikolog, Ege Üniversitesi
“Eryaman Davası ve Nefret”,Senem Doğanoğlu, Avukat
“Türkiye’de Nefret Suçlarına Kavramsal Bakış”,Hakan Ataman, İnsan Hakları Gündemi Derneği
17:00 – 18:30


TRANS FORUM - Dilek İnce’nin Anısına
Moderatör: Buse Kılıçkaya, Pembe Hayat Derneği

“Medyada trans temsili ve medyada trans olmak”,Deniz Deniz, Kaos GL Yazarı
“Trans Politikası neleri kapsamalı?”Serap Akçura, Lambdaistanbul Gönüllüsü, Kaos GL (LGBT Kültür&Yaşam) Dergisi Yayın Kurulu Üyesi
“Çalışma Hayatının Dışına İtilirken”,Sinem Kuzucan, Pembe Hayat LGBTT Derneği Üyesi
19:00-20:00


FEMİNİST SOHBET
Feminist Sohbetler 1
“Heteroseksizm: Patriyarkanın En Güçlü Dayanağı”
Gülnur Acar Savran, Eski Öğretim Üyesi, Feminist Yazar
20:15-21:45
Feminist Sohbetler 2
Feminist(B)iz - "Lezbiyenler, biseksüel ve transseksüel kadınlarla birlikte politika yapmak: Ortak tavır ve eylemlilik"


16 Mayıs 2008, Cumartesi, ANKARA EKİN SANAT MERKEZİ
Saat: 11:00 – 12:30
Kaos GL Dergi Forumu
Moderatör: Umut Güner, Kaos GL Dergisi
Salih Canova, Kaos GL Dergisi
Bawer Çakır, Kaos GL Dergisi
Hande Öğüt, Eleştirmen
Serbest Sunumlar
13:00 – 14:30
Moderatör: Kemal Ördek, Kaos GL Derneği

“Eşcinsel Özgürlük Hareketi ve İslamofobi”,Ali Baydaş, Küresel Eylem Grubu Üyesi
“Neo-liberal Tahribat: Gey Kültürü”,Birol Dinçel, Mimar Sinan Üniversitesi
“Lübnan’da Eşcinsellik ve Homofobi”,Jo Hammoud, Helem, Lübnan
15:00 – 16:30
Homofobi Kimin Meselesi?
Moderatör: Ali Erol, Kaos GL
Oral Çalışlar, Gazeteci
Doç. Dr. Nilgün Toker, Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü

"Homofobik inançtan homofobi karşıtı inanca",Aykan Erdemir, ODTÜ,
17:00 – 18:30
FORUM: Hangi Hukuk? Kimin Ahlakı?
Ege Tanyürek Anısına!
Moderatör: Yrd. Doç. Dr. Devrim Sezer, İzmir Ekonomi Üniversitesi
“Ahlakınız Batsın!”, Ali Erol, Kaos GL Derneği
“Örgütlenmek Ahlaksızlık mıdır?”, Fırat Söyle, Lambdaistanbul LGBTT Derneği
Buse Kılıçkaya, Pembe Hayat LGBTT Derneği Kurucusu, Kaos GL (LGBT Kültür Yaşam) Dergisi Yayın Kurulu Üyesi
19:00 -21:30
Kadın Kadına Öykü Yarışması Ödül Töreni
Kadın Kadına Monolog Yaşamlar
Lezbiyenler ve Biseksüel Kadınlar Forumu
“İtildiğimiz an: Yalnızlık
Bırakıldığımız alan: Görünmezlik
Elimizden alınan: Cinsellik”
17 Mayıs 2009, Pazar, ANKARA
Homofobiye Karşı Yürüyüş, Buluşma Saati: 13:00
Kurtuluş Parkı Vedat Dolakay Nikâh Salonu Önünde buluşuyoruz. Oradan Kolej Kavşağından, Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtına Yürüyoruz.
Beyaz Atlı Prens Film Gösterimi
Yer: Kaos Kültür Merkezi, Saat: 16:30



ayrıntılı bilgi için bianet'e bakmanızı öneririm (hatta bianet'e hep bakın! bianet süper!) : http://bianet.org/bianet/toplumsal-cinsiyet/homofobi-ve-transfobi-karsitlari-alti-ilde-bulusacak

ayrıca www.antihomofobi.org

Lambdaistanbul'un kapatılma davasıyla ilgili sık sorulan sorular

Lambda'ya gidip geldiğimi bilenler bana soruyor; ama bakın Lambda yine düşünmüş ve sitesinden yayınlamış: http://durde.org/makale/durde/lambdaistanbul-kapatma-davas%C4%B1-hakk%C4%B1nda-s%C4%B1k%C3%A7-sorulan-sorular

Ben bana sorulanları kopyaladım:

Lambdaistanbul’a kapatma davasi neden acildi?Istanbul Valiligi lezbiyen, gey, biseksuel, travesti ve transseksuellerin orgutlenmesinin genel ahlaka aykiri oldugu iddiasi ile Savciliga basvurdu. Aylarca suren hukuki sureclerin ardindan kapatma davasi acildi.

Peki simdi Lambdaistanbul kapali mi? Kafam karisti. Hem kapatma karari verildi deniyor, hem de zaman zaman Lambdaistanbul’un etkinlikleri ile karsilasiyoruz...Lambdaistanbul hakkinda yerel mahkeme tarafindan kapatma karari verildi, ama dernek olarak bu karari temyiz ederek Yargitay’a basvurduk. Boylece karar henuz gecerli degil. Dolayisiyla Lambdaistanbul faaliyetlerine yasal bir sekilde devam ediyor.

Bu surecte Lambdaistanbul’a nasil destek olabilirim?
Hukuki surec hakkinda cevrenizdeki insanlari bilgilendirerek ve dava gunleri mahkemenin onune gelip hep beraber dernegimize sahip cikarak yuruttugumuz hukuk mucadelesine destek olabilirsiniz. Ayrica bu metni tanidiginiz herkese ileterek Lambdaistanbul’a kapatma davasi hakkinda daha fazla kisinin haberdar olmasini saglayabilirsiniz.

Hacettepe'de Cinsiyet Geçişi Süreci

Aileme açılmamı anlatmıştım. Doğrudan bir üniversite hastanesinin psikiatri servisine gitmeyi istemem onları rahatlatmıştı (onları diye bahsediyorum; ama siz annemi anlayın; çünkü babam %97 ne düşündüğünü anlayamayacağım kadar suskundu)... İnternetten rastgele bir prof. seçtik. Önceliği Hacettepe'ye verdim, neden bilmiyorum (aslında Ankara Üniversitesi'nde birçok doktor/cerrah tanıdığımız var ve hematolojik rahatsızlığım orada takip ediliyor, yani belki daha kolay olabilirdi benim için, bunu ancak şimdi akıl edebiliyorum), sanırım Hacettepe'de daha önce bunun yapıldığını duymuştum. Zaten tüm bunları düşünecek durumda değildim, ilk adımı atmak, bir an önce atmak çok daha öncelikliydi.



Üniversitenin internet sitesinden bir isim seçtik: Prof. Dr. Aylin Uluşahin. Özel randevu aldım. Annemle birlikte gittik. Nasıl hissettiğimi, annemlere anlattığım gibi, terminolojiyi kullanmaktan kaçınarak anlattıktan sonra birkaç soru sordu: göğüslerimi ne zamandır sardığımı, lisede etek giymekten rahatsız olup olmadığımı, ne zamandır böyle düşündüğümü vb. O sırada aileme açıldığımı ve bu sırada karşılaştığım sorunları da dinledi. Sonra annemi odaya, yanımıza aldı, süreçle ilgili bilgilendirdi ve 2 ay sonraya randevu verdi.



2.5 ay sonra gidebildiğimde (özele gitmeye kalkınca 200'ü tosluyosun mecbur, kendim karşıladığım için tam 2 ay dolunca gidemedim) ismimi seçmiş ve çok başka bir farkındalık düzeyine varmıştım ve dedim ki: "geçen geldiğimde benim adıma aileme transseksüel olduğumu açıklanızı beklediğimi fark ettim, şimdi böyle düşünmüyorum, kimsenin bana erkek olduğumu söylemesine gerek yok. " ismimi seçişimi anlattım ve yarım saat sonra 3 gün sonra (kurul o zaman olduğu için) beni kurulla görüştüreceğini söylemişti bile! Kurula girmek çok şey demek! Kocaman, büsbüyük adım! Evrak işlerini hallettikten sonra eve döndüm.



Kurul günü, oraya gittiğimde trans olduğunu anladığım 2 başka kişi daha oradaydı, yanlarına gittim, konuştuk... Eskişehir'de sıkıntı yaşamışlar (daha doğrusu 5 yıl oyalamış onları ordaki üniversite daha hormona bile başlamamışlar), Hacettepe sigortalarından karşılamaya çalışacağını vaadetmiş vs vs.



Neyse doktorum ve sanırım asistanı eşliğinde kurulun yapılacağı binaya doğru gittik (giderken boy ve yakışıklılık bakımından diğerleriyle kendimi kıyaslamaktan kendimi alamadım, "erkekler arasındaki çük davası" bu galiba). Biz üçümüz orda bi yerde oturduk, sonra bi doktor çıktı "Berk" dedi. Ne yalan söyleyeyim kimlik adımla çağırırlar sanıyordum. "Ben mi?" oldum bi an, sonra fırladım. Doktora da İnan olarak çağırılmaya alışık olduğumu söyledim :) içeri girdim. Düzen şu aşağı yukarı bizim oturduğumuz yer 3-5 fersah daha ötedeydi sadece :)


açık mavi benim, lacivert ve kırmızı'ları da cinsiyetlere göre koydum (evet sexist kodları tekrarlamak durumuna düşüyorum; ama öyle gerekti). Sağ yanım pencereydi 2sıra sonu gelmez masa vardı. Sağ tarafta soru grubu, sol tarafta gözlem grubu vardı. Biri hariç tüm soruları soru grubundaki "kırmızı sandalye" sordu.Yanında karınca duası gibi yazı olan kırmızı sandalye doktorumdu. Yanımdaki karınca duası gibi yazıysa masaların şeklinin ve gözlemleniyor olmanın üzerimde yarattığı baskıyı anlatıyor......
Neler sordular? İlk olarak bir ilaç kullanıp kullanmadığımı (T kullanmadığımı söyledim) sonra düzenli kullandığım bir ilaç olup olmadığını (vitamin vb. gibi şeyleri ara ara kullandığımı söyledim) sonra da ilaç kullanıp kullanmadığımı..! Ne zamandır göğüslerimi sardığımı, saçımı hiç uzatıp uzatmadığımı, vücudumda göğüs çevresi, göbek altında örneğin aşırı tüylenme olup olmadığı, adet düzenine dair sorular... En ilginç soru belki sesimle ilgili olandı.Doğrudan aktarılması gereken bir şey:
Madame La "Kırmızı Koltuk": eiiihmms.... Sesin kadın sesine göre biraz kalın...?
Ben: (baskı sonunda yansımış sinirlere hafif gergin) Evet, benim sesim biraz kalındır. Anneminki de biraz kalındır. ("Ne var yani bunda?" demenin, orası için seçilebilecek en kötü versiyonu sanırım).
Ve ameliyat masraflarından haberim olup olmadığı, ameliyatlarla ilgili bilgiye sahip olup olmadığım falan filan hatırladıklarım... A bir de! Nasıl unuturum?! Ta başta hastalığım... Madame La "Kırmızı Koltuk", "hastalık değil ki o" dedi. Ben ilk orda gerildim hatta. Siz daha iyi bilirsiniz, dedim( Ne yani %60 engellilik oranına sahip ve o bunu bilmiyor, yüzlese miydim orda:D ).
Konsültasyon istediler bilindik bölümlerden: Plastik Cerrahi, Endokrin ve Kadın Hastalıkları (mıydı adı?)... Hemen vizelere göre hesaplayıp randevu aldım, Mayıs'ın ilk haftası herbirine bi gün gidip ondan sonra da kısmetse T'ye başlıyorum herhalde:)
to be continued....

Stonewall İsyanı


Yine kitap tanıtımı:)


Stonewall Inn'i bilen bilir, bilmeyenler için: gökkuşağı gibi bir simgedir diyebiliriz. EBTTI (o zaman I yok, B görünmez, 2T de pek hoş karşılanmıyor, gay'ler en görünürleri, lezbiyenler de görünür olma çabasında tabii...) hareketine dönüşecek olan hareketin ilk kıvılcımı olması sebebiyle, hareketin simgesi haline gelmis olan bu kelime 29 haziran 1969'un ilk saatlerine gönderme yapar. New York, Greenwich Village'de bir eşcinsel barı olan Stonewall Inn, 28 Haziran 1969'da yine bir polis baskınına uğrar, uzun süredir polis tacizine maruz kalmis olan barı dolduran yoğunlukla gay'lerden ve erkek travestilerden oluşan kalabalık; polisin ve barın patronlarının beklentilerinin ve her zaman olanın tersine, baskıya boyun eğmez ve saldiriya karsilik verirler. Spontane bu baskaldiri 2 gece sürer ve dünyadaki esçinsellik onuru kutlamalarinda anilacak kadar önemli bir imaj unsuru haline gelir.




Tanıtacağım kitap aktivist ve bu minvalde daha birçok kitabın yazarı Martin Duberman taradından yazılmış "agorakitaplığı"ndan çıkmış. Ben de aldııım okudum. Hatta 3-5 sayfa başlamıştım, "koskoca kaynağım var bee!" diye gaza gelip biraz da seçtim sunum konumu, aktivistlik damarım kabarınca:)


Kitap, olaylarda fiilen yer alan 6kişinin çocukluklarından başlıyor, o geceleri anlatıyor ve kahramanlar daha sonra ne yaptı'yla bitiriyor. Çoook çok fazla kaynaktan yararlanılmış, bu yönüyle dip notlar toplansa küçük bir kaynak kitap olabilecek nitelikte, çok çok iyi bir araştırma. Yalnız yazım bakımından seçilen yöntem biraz kafa karıştırıcı. Kim kilise okuluna gitmişti hangisini büyükannesi büyütmüştü gibi kitaptaki gibi kişiler için ayrı ayrı küçük notlar almak yerinde olabilir. Bir de çocukluklarından başlayarak anlatmasının amacını anlayabilmiş değilim; "şöyle kötü, böyle zor bi çocukluk" edebiyatı gibi geldiği için hoşlanmamış da olabilirim. Esas olay 4. bölümde başlıyor yani...


Yine de tavsiye ederim, okunsun.

Aktivistlik

Love is... diye kağıdı olan bir sakız vardı ya hani. Şu an kendimi onun "aktivism is..." şeklindeki bi versiyonundaymışım gibi hissediyorum :)


Sınıfım, çoğunluğun ya muhafazakâr ya da "eğlenceme bakarım" kafasında olduğu garip bi topluluk... Diğer ana bilim dallarına göre bi şeyleri dert edinen insan yok gibi, hocalarımız da bizim dağıtıklığımıza çanak açıyorlar sağolsunlar...


Neyse, bu sınıfta anlatmak üzere Stonewall'u almak istediğimi söyledim hoca efendim dedi ben stonewall dedim... 3. de anlattım kabataslak, "peki marj dışı hareketler diyelim ona" dedi ve ben istediğim konuyu almış oldum; ama tabii konu 9misli genişletilerek bi çeşit "oto-sansür uygula" suflesi de almadım değil ; ama uyguladım mıı?? of bunu anket yapsak ya:D


ppt'yi yükleyemedim yine Samsung p850 sponsorluğunda videolaştırıp ekliyorum. O sunumu çok daha fazla kişiye yapmayı çok isterdim; ama anahatları açıklaması açısından faydalı olur diye düşündüm, isteyenler ppt sunumu versiyonunu -yorum bölümüne yazarak- talep edebilir.

Bazı yanlışları da şimdi fark ettim. bi yerde k eksik en sonda Karşıt Kültür'ün değil EBTTI'nin olacak vs. Asıl önemli olan o sondaki metindi ama çok bölük pörçük oldu slaytlarda. onu metin olarak bloga koyup koymamakla ilgili öneri istiyorum. Afiyet olsun:)

Pınar Selek kimdir?

Pınar Selek, benim için,

(lise 2-3e kadar) Mısır Çarşısı'yla ilgili adını hatırladığım flu bir imajdır. Tahminen esmer, zayıflıktan iskeleti çıkmış; koyu renk saçları toplu, ( DHKP-C üyesi miydi neydi...) üniversite öğrencilerinden biridir.

(2008'in ortasına kadar) toplumsal cinsiyet çalışan az insandan biri olduğu için kıymetlidir. Okunacaklar Listesi'ne eklidir.

(2008 Eylül'de) anti-militarist, feminist, toplumsal cinsiyetçiliğe karşı tüm düşüncelerinin okunabildiği "Sürüne Sürüne Erkek Olmak" kitabını okuduğum sosyologdur, yazardır.

(2009 Şubat itibariyle) Lambda'da "Sürüne Sürüne Erkek Olmak" kitabının söyleşisinde tanıştığım, beni deneyimlerimi didiklemeye teşvik eden güler yüzlü insandır. Sandığım gibi zayıf, öfkeli bakışlı değildir. Sandığım her şeyin neredeyse tam tersidir (O kadar ki, "don yağı" denen ben, hoşçakal derken el sıkışmakla yetinememiş, sanki kırk yıllık arkadaşımmış gibi yanaklarından öpmüştüm).

Pınar'la, Pınar'dan bağımsız kurduğum ilişki bu işte:) Ve bunları yazarken anlıyorum ki, -her kimle ilgili olursa olsun- "biri" dediğimiz kişinin bilgisi başkasından gelir. O "biri"yle ilgili ne kadar bilgi sahibi olursanız, onunla ilgili kanaatiniz o kadar güvenilir ve başkalarının sunduğu bilgiden bağımsız olabilir. "Biri"gider, size ait tanımlar gelir...



Yolda yürürken kulak misafiri olduğum, gazetelerden dillenen konuşmalar var: "Pınar Selek diye "biri" var, Mısır Çarşısı'nı bombaladı" diyorlar. Peki siz Pınar'la tanıştınız mı???

Anne bak Transseksüel olmak memur olmama engel değil

Posta, Hürriyet gibi birçok gazetede bugün bu haber vardı. Hepsinin dili birbirinden kötüydü, ben de "kötünün iyisi"ni seçip beni irite eden yerlerin altını çizmek istedim (habere gazetenin sitesinden bakmak isteyenler için: http://www.hurriyet%20.com.tr/gundem/%2011416569.%20asp?gid=229)

YAŞAMININ 33 yılını kadın olarak (kadın bedeninde desek? ameliyatla erkekliğine değil erkek bedenine kavuşuyoruz sonuçta) sürdüren beden eğitimi öğretmeni İlhan Yalçın, Antalya'da yapılan 6 saatlik operasyonla erkek oldu (bak gene). Ameliyatta kolundan alınan parçadan cinsel organ yapılan Yalçın, en az 3 çocuk istediğini belirtti (AKP'liyiz galiba hocam?? Peki kimse meni üretemeyeceğinizi söylemedi mi size??).
Tunceli'de beden eğitimi öğretmeni olarak çalışan 33 yaşındaki İlhan Yalçın, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı'nda 6 saat süren ameliyatla erkek oldu (bak 3 oldu!) . Kendini hiç kadın olarak hissetmediğini ve yeni hayat kurmak için operasyona karar verdiğini anlatan İlhan Yalçın, “Ben topluma göre değil, kendime göre yaşıyorum. Yaşadığım olay 100 bin kişide 1 kişinin (sandığın kadar yalnız değilsin hocam, üzülme >:) ) yaşayabileceği bir olay. Bu tür sıkıntıları toplum sindirdikçe insanlar saklıyor (Türkçe zayıf). Saklandıkça huzursuzluk artıyor ve intiharlara varan olaylar yaşanıyor. Bence bu durumda olanlar saklanmayıp kendi yaşamlarını kurmalı” diye konuştu.
Vücudunu tanımaya başladığı ilk yıllardan bu yana erkeksi(erkek gibi yani, erkek değil)duygular taşıdığını belirten İlhan Yalçın, “Beden eğitimi öğretmeni olarak görev yapıyorum. Zor bir karar verdim, bunda doktorlarımın çok katkısı oldu. Beni ikna edip, psikolojik olarak hazırladılar(o süreci inceleyebilmeyi çok isterdim! Sen istemiyordun da ikna ettiler yani???). Estetik ve mikrocerrahinin birlikte uygulandığı bir ameliyat oldu. Doktorlar kolumdan aldıkları parça ile itinalı çalışma sonrası cinsel organ yapmayı başardı. Geçireceğim bir operasyon daha var. Üroloji doktorlarının yapacağı ameliyatın sonunda sertleşme de sağlanmış olacak. Üç ay sonra da normal işlevini kazanacak organımla yeni yaşamıma devam edeceğim” diye konuştu.
“İSTEDİĞİMİ ELDE ETTİM”
Toplumu göz ardı edip bu kararı verdiğini söyleyen İlhan Yalçın, şöyle devam etti:
“Önemli olan bu hayatı ben yaşayacaksam benim verdiğim kararlardır, verdiğim kararı uyguladım. İstediğim buydu, bunu elde ettim. 33 yaşındayım. Bir operasyon daha geçirdikten sonra sağlıklı bir erkek olacağım. Hiç bir problem yok. İyi ki gelip bu kararımı uygulamaya soktum.”
Kendisi gibi bilinçli insanların bu işe karar verip uygulamaya sokması gerektiğini kaydeden Yalçın, “Doktorlarımız da bu ameliyatları yaparak tecrübe kazanır, daha iyi işler yaparlar. Gözümü kapatıp geldim ve mutluyum. Doktorlarımızın ellerine sağlık çok yetenekliler” dedi.
“GÖNLÜMÜN SULTANINI BULACAĞIM” (evet Hürriyet, Transseksüeller de normlara göre hareket etmekten zevk alabilir. ŞOK ŞOK VARAN VARAN tarzı haberini görünce annemlere bir gün evlenmek isterim, dediğim zamanki şokları geldi)
Eğitimci ve öğretmen olduğunu anlatan İlhan Yalçın, “Bana kalırsa tüm çocuklar benim olsun isterim. Ancak, minimum 3- 5 çocuk sahibi olmak istiyorum. Bekleyenim yok. Önceki yıllarda hoşlandığım ve aşık olduğum insan vardı. Herkesin alıcısı vardır. İnsanın aşık olmadığı biriyle evlenmesi doğru değil, elbet gönlümün sultanını bulup evleneceğim” dedi.
Ameliyatı yapan Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç.Dr. Ömer Özkan, “Hastamızın psikolojik olarak hazırlanmasını sağladıktan sonra, kadın doğum uzmanı Dr. Münire Akar hastanın rahmini ve yumurtalıkları nı aldı. 6- 7 saat süren ameliyat başarı ile tamamlandı. Hastamıza 3- 4 ay sonra üroloji doktorları tarafından protez takılacak. Bu sayede sertleşme de olacak” diye konuştu.


Hep kötülemiş olmayayım: kaba taslak da olsa bir bilgi verilmesi iyi, Transerkek görünürlüğü yaratılması iyi, 657'ye tabii bir anne olan benimki gibi annelerin, "olamazsın memur"una cevap olabilecek yüzümü gülümseten bir haber... Yine de keşke dili bu olmasaydı. 1. Bilinç Transseksüellikle birlikte gelmiyor 2. Medya bilinci değil tirajı seviyor

G-20 veya post-post-kapitalizm

İktisat tarihi kapitalizmin yöntemleri ve krizler sonrasında geliştirdiği yeni yöntemleri ve yeni yöntemlerin yarattığı yeni krizlere karşı geliştirdiği yeni yöntemleri ve daha yeni krizlerle, onları çözmek için bulunan yeni yöntemlerin tarihi olarak anlatılırsa çok mu yanlış olur? Merkantalistler, Fizyokratlar, rehaf devleti peşinde koşanlar, laissez-faire'ciler, daha devletçiler... Bir ekonomik krizZZ! "ne yapalım" "ne yapalım" eski yöntem değiştirilir yeni bir sistem ortaya atılır, kriz bir dahaki ziyaretine kadar kapıdan uğurlanır. Bazı iktisatçılar kapitalizmin "mükemmel" yanının kendi açmazları karşısında kendini yeniden yazabilmesi olduğunu söyler. Sanki bu kapitalizm denge noktası olan bir kantardır da o nokta aranmaktadır: çok mu özgürlükçü biraz devletçi olsun... çok mu devletçi biraz laissez-faire...

Yeni bir ekonomik kriz sonrası, böyle bir ayarlama gerektiği için, geçtiğimiz günlerde G-20 toplandı. IMF'nin kapasitesi arttırılacak ki daha çok borç versin, tabii belli tavizler karşılığı... 2. Dünya Savaşı sonrası gibi haritaları yeniden çizmek niyetindeler galiba... Monopoly usülü gidiyoruz hadi hayırlısı...

Kötü filmler günü

Festivalde Oharu'nun Yaşamı ve evde de Son Cellat... İki kötü seçimmiş meğer.

Oharu'nun yaşamı OHA dedirtti bize 52 yapımı bir Japon filmiydi. Yeşilcam'ı aratmaz sahneleri ve filmin yavaş akıyor olması bir yana, hikayenin baş kahramanı OHARU boyun eğen tavrıyla deli ettiği gibi; filmin de, onu, "kötü kader kurbanı güzel kadın" olarak lanse etmesi beni benden aldı!

Son Cellat için "Kadir İnanır iyi oynamış" demişlerdi, ben de açıkcası o "jön", "emice" gibi pozitif karakterlerden başka bir yerde görmek istedim onu, aldım filmi; ama kurgu baştan sona belli, görüntü yönetmeni de çok tecrübesizmiş sanırım... Atilla Saral'dan da savcı olmamış...

Erbakan Kimdir?

Prof. Dr. Necmettin Erbakan -şimdi Brütüs'ün hakkı Brütüs'e, söylemek gerek- eğitimli bir ailenin çocuğudur, kardeşleri de Prof falandır. Süleyman Demirel'in üniversiteden arkadaşıdır. İnternet sitesinde iddia edilene göre (http://www.necmettinerbakan.org/ozgecmis.asp)Türkiye Türkiye'nin en genç doçenti ve ilk yerli motoru üreten firmanın kurucusudur; bu fabrika için, 1960'da, Menderes'ten 1.300.000$'lık dövizi tahsil eden kişidir.

1926'lıdır. Bunu bilip de sitesinde 1928'de camii'de bir namazdan etkilendiğini okumak, sitesindeki özgeçmişi üzerine yeniden düşünmemiz gerektiğini hatırlatır:)
  • 69'da Adalet Partisi'nden milletvekili aday adaylığı Süleyman Demirel tarafından veto edildiği için, Konya'dan bağımsız aday olur, seçilir.
  • 70'te Milli Nizam Partisi'ni kurar, parti kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılır.
  • 73'te aynı kadroyla Milli Selamet Partisi'ni kurar.
  • 1974-1978 döneminde üç ayrı koalisyon hükümetinde görev alır, yani Kıbrıs Hârekatı gibi önemli siyasal olayda iktidar ortağıdır.
  • 1980'de partisinin düzenlediği Kudüs Mitingi'nden 6 gün sonra DARBE gerçekleşir, gözaltında tutulur.
  • 15 Ekim 1980'de 21 MSP yöneticisiyle birlikte MSP’yi illegal bir cemiyete dönüştürmek ve laikliğe aykırı davranmak suçlamasıyla tutuklanır. 24 Temmuz 1981'de serbest bırakılır ve beraat eder.
  • 82 Anayasası gereğince 10 yıl siyaset yapma yasağı alır.
  • 1987'de halk oylamasıyla tekrar siyasete döner. 83'te kurulmuş olan Refah Partisi'ne genel başkan seçilir.
  • 1991 seçimlerinde Konya' dan milletvekili olur.
  • Refah Partisi 1995 seçimlerinde 158 milletvekili ile birinci parti olur. DYP-ANAP koalisyonu başarısız olunca DYP ile kurduğu REFAHYOL hükümetinde göreve başlar. [Bu dönemde, D-8 ( kısaca Developing Eight (gelişmekte olan 8 ülke), 8 ülkeyi ifade eden bir kuruluş. Bu sekiz ülke Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya'dır (ülkelerin Dünya'daki dağılımı yanda). D-8 içinde yer alan ülkeler aynı zamanda İslam Konferansı Örgütü' nün de üyeleridir)'in liderliğini yapar. Hazinenin, iç piyasaya borçlanma ihtiyacını ortadan kaldıran "Havuz Sistemi" uygulamasını başlattı. Memura her ay, enflasyon + büyüme oranında zammı otomatik olarak verme anlamına gelen s.mobil sistemini uygulamaya başladı].
  • 28 Şubat süreci'nde , 18 Haziran 1997 'de Necmettin Erbakan Başbakanlık görevinden istifa eder.
  • 21 Mayıs 1997'de Anayasa Mahkemesi'nde açılan davayla RP kapatıldı,Fazilet Partisi kuruldu. O da kapatıldı, Saadet Partisi kuruldu.
  • Hakkında açılan kayıp trilyon davası yıllarca sonuçlanamadı, dava sonunda “özel belgede sahtecilikten suçlu bulundu, fakat aldığı hapis cezası ilerleyen yaşı ileri sürülerek, ev hapsine çevrildi.
  • 2008 yılında ise bu ev hapsi, cumhurbaşkanı Gül tarafından affedildi.


    VEEEE TAZE HABEEER!!! ERBAKAN BİR KEZ DAHA GERİ DÖNDÜ!
    Siyasi yasağının Ankara 9'uncu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kaldırılması üzerine, 83 yaşındaki Erbakan, Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanlığı'nı kabul etti ve bir kez daha Saadet Partisi'nin başkanlığına geleceğine dair sinyaller verdi. Hizmetin yaşı yoktur şiarını benimseyen Erbakan'a dilinden düşürmediği Allah'ından acilen rahmet diliyorum.

  • Öğlen tenefüsünden sonra ikinci dersimiz için burda toplanalım. İkinci dersimiz " "MİLLÎ GÖRÜŞ" Nedir?" olacak

Il Divo

Seçimler, okumalar derken zaten bu ara karamsarlaşmıştım hayatımın kalanında yaşayacaklarıma dair. Il Divo da mum dikti! İtalya'nın 46-90 arası başbakanlığında bulunan zatı muhteremle ilgili bir film. 26 ayrı suçtan dava açılıyo, ceza...(dur söylemeyeyim sonunu söyl.emiş oluyorum; ama kopya verebilirim) Akdeniz ülkesi, faşist yasalarından sebeplendiğimiz ülkedir İtalya; bu yüzden filmin finali beni şaşırtmıyor. İzleyin, içiniz kararsın, azcık daha. Çok güzel filmdi vesselam.

Bana Yağmurdan Bahsedin

Oui, s'il te plait, parlez moi de la pluie!
Değil yağmurlu kapalı havaları bile sevmem; ama yarabbi ne güzel bir filmdi!
Salon niyeyse çok ciddiydi; ama ben bi sürü yerde koptum.
Zaten Jamel Debouzze'u sevimli bulmayacak kim vardır merak ediyorum:)
http://www.wat.tv/video/jamel-debouze-code-route-wdzn_w2o7_.html
Bir de feminizme iki yönlü bakış... :)
Her Fransız filminde bi öpüş koklaş olur, bunda her zamankinden de azdı. Ki bu iyi bi şey olabilir
Ama film süper! gidin, gidin, gidin.

Üç Bilge Adam

Gittiğim ilk festival filmi, İskandinav'dı
-bilin bakalım hangi İskandinav aşığıyla gittim-
hikayesini anlatacak değilim
-parayı veren düdüğü çalar (h)-
güzel filmdi diyebilir miyim...
izlenebilirdi, hoştu'yu tercih edicem sanırım...
Çekici şeyler var
Mesela
Film karaoke isteğimi depreştirdi
hayatlarını deşelemeleri hoşuma gitti
ama Türkçe dublajlı izlemeden
şimdikinden daha çok sevebileceğimi sanmıyorum
İskandinav dilleri beni kasıyor.

Festival!

28. Uluslararası Film Festivali 4-19 Nisan tarihleri arasında yapılıyor bu sene. Bu kezcik olsun finallere denk gelmediği için nasıl mutluyum anlatamam. Sarı Lale'li olduğum için evime kadar gönderilen kitapçıktan sabrım yettiğince film seçmeye başlıyorum daha ilk günden, şu olabilir bu belki... derken 3.5- 5.5 derken 100 milyona dayanmak var deyip daha seçici olmaya karar veriyorum, sonra bir bakıyorum ki Film Ekimi'ndeki gibi peş peşe peş peşe film izlemeyi kaldırmayacak kafam daha da azalıyor sayı... Bu arada millete haber veriyorum, ortak film varsa beraber gidelim diye millet tabii erken satış hakkı olmadığı için "daha var bakarız" tavrında neyse 10-12 film seçiyoruz sonuçta, hesap da küçük kalıyor; ama günde 2 film izlemeyince festivalin ne anlamı kalıyor??

Ayrıca geçen seneki festivalin afişi ne güzeldi, videosu hadi neyse kaleideskop görüntüsü çocukluğumu hatırlatıp gülümsetti beni ama bu sene ki afiş berbat! Hani çok renkli olması bile kurtarmadı o kadar yani! Çok kötü, gördükçe mutsuz oluyorum, halbuki geçen senekini eve asmıştım, hâlâ durur diğer kartlarımın yanında:) Çoğunlukla güzel afişleri varmış festivalin: http://www.iksv.org/film/arsiv.asp?ms=31

Bir de x film y seans meselesi var. Çok olması iyi bir şey elbette de, V for Vendetta gibi, Kızılırmak Karakoyun gibi filmleri ekleyerek bu sayıya ulaşılmasaydı keşke. Vurun Kapheye bile var... Tabii herkes benimle aynı fikirde değil, bazıları perdede izlemek başka diyor...

Galalar da zayıf gibi geldi.Milk'i korsanından izlemiştim zaten bir de Il Divo'ya bilet aldım, bu seferlik böyle olsun dedim, film saatlerimi beklemeye başladım. Dahasını tek tek beğendiğim filmlere adlarıyla açtığım başlıklara yazarım.

Yerel ve Genel Seçim Seçin Seçin Bakalım Seçin

****Bu ara çok aksattığımın farkındayım; ama huyumdur, düzenli günlük de tutamam ben neyse hemen bugün sabahlayarak telafi ediyorum (çok okuyucusu varmış gibi yapmanın da böylesi)...****


Toprağı bol olsun Cem Karaca'nın söylediği "Bindik bi alamete" diye çok eğlenceli bir şarkı vardır. Hatırlanası sözleri :


yol dediğin yol gibi ulaşmalı bir yere

biz dön baba dönelim geliyoz aynı yere

bu döngü kısır döngü başı var da sonu yok

dönüyom dönemiyom sonunda bi çıkış yok

amaneeeyy!


yerel ve genel seçim

seçin bakalım seçin

ki dön baba dönelim

aynı yere gelelim

çete çeteye çatmış

çete çete içinde

battıh buruna kadar

cafer getir peçete

amaneeeyy!


nush ile uslanmam

ben etmeli beni tekdir

tekdirden anlamazsam

artık hakkım kötektir

eskiden adam gibi

oturur meze yerdik

şimdi meze yer gibi

oturup adam yiyoz gariee...

'e o zaman siz buna müstehaksınız ulen!


Oy verenlerin homojen bir grup olmadığı malumumuz... Yine de biz buna müstehakız leen! Niye söyleyeyim...:

'80 darbesi yapılırken dünya hala çift kutuplu sayılırdı; ama Türkiye Sovyet blogunun ayağının sallantıda olduğunu fark ettiğinden değil, siyasal varlık olarak bütünleşmeyi talep etmeyen ve para yağdırabilen ABD'yle müttefik olmak işine geldiğinden yerini net olarak çoktan belirlemişti. Hatta '80 darbesinin ortak çıkarların yürürlüğe konması konusunda hükümetin atıl kalması yüzünden de yapıldığı da söylenenler arasında (bkz: Zincirbozan).

Daha sonra Özal,tamamen monetaire ve dış sermayeyi özellikle de Amerikan sermayesini davet eden bir yaklaşım ve IMF'le bağlantıların artması, sonra o sonra bu; ama uluslar arası ekonomi politikası adına bir farklılık var denebilir mi...?

Kısaca demeye çalıştığım '80 lerde Türkiye'nin uluslar arası düzende yerini seçtiği ve bununla birlikte daha sonraki toplumsal algıda sağ ve sol arasında da hangi tarafın yükseleceğinin belirlenmeye başlanmış olması... Hâlâ 80 anayasasıyla yönetildiğimiz hatırlanızsa daha anlaşılır olabilir söylediklerim.

Yani Genel Seçimlerden umutlu değildim AKP olmasa MHP gelirdi o veya bu veya şu merkez veya merkez sağ "ABD (aslında ona yardakçı denir ya) müttefiki" uluslar arası politika devam ettirilecekti vs.

Zaten şimdiye kadar ,solun (elbette CHP'yi sol saymıyorum), iktidara en fazla yaklaşık 4te 1 (%25)'le geldiği, bundan başka çoğunlukla seçimlerden merkez, merkez sağ, sağ partilerin "başarılı" sonuçlar aldığı düşünülürse, evet, sağ hep daha geniş bir tabana sahipti, umutlu olmak da anlamsızdı Genel Seçimler için...


Ya Yerel Seçimler? Yukarıda yazdığım şarkıyı çok sevmeme rağmen ordaki "ikisi de aynı halt" göndermesini belli ki görmezden gelmek istedim. Yerel seçimde eni koyu ismin oyların akışı konusunda bir etkisi vardır, dedim! Mustafa Sarıgül beni doğruladı; ama Kemal Kılıçdaroğlu'nda hayal ettiğimle kaldım.

'60 darbesi ne bahaneyle yapılmıştı bir hatırlasanıza "hükümetin cahil ve yoksul haklı kandırarak..." Yahu 50'de cahil ve yoksulduk diyelim 60geldi 70, 80 geldi, milenyum oldu... Ulan cahil ve yoksuluz da salak olmamalıyız artık bu kadar da ya! 60 yılın 50sinde hiç mi ders almıyoruz biz?! Hâlâ gazetelerde vaatler boş çıktı haberleri. Buyrun bugün okuduğum gazeteden bir örnek:
haberi okumak isteyecekler için link: http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=49037
Demek ki neymiş yerel genel ayırt etmeden umut edilmeyecekmiş... "Bizim milletimiz adam olmaz"mış. Yanlış anlaşılmak istemem, bu oy kullanmayalım zaten bir şey olduğu yok olmayacak da besbelli yazısı değil. Farklı düşünenlerin varlığını görmeleri rahatlıklarını bir nebze olsun ellerinden alırsa bu benim içimi soğutmaya yeter. Irak'a savaş açılmasını mitinglerle değiştiremediysek de, seçimlerde oy verdiğimizi iş başında göremiyorsak da asimile edilmiş, sinmiş gibi yapmak en kötüsü. Ben her seçim günü yine birkaçınızı yataktan kaldırıp oy kullanmaya ikna edeceğim. Naif diyebilirsiniz; ama kamuoyunun gücüne hâlâ inanıyorum.

Etiyoloji veya " Ben neden farklıyım?"

İşin doğrusu, çocukluğumu düşündüğüm zaman, "farklılığım"dan kendi kendime rahatsız olduğum bir an hatırlamıyorum. Kendiyle barışık biriy(d)im hep. Normlara uygun davranmayışımla beni rencide etmeye çalıştıklarında bile bunun üzerinde çok durmazdım hatta küçükken. İç konuşmalarımda hep "ben de böyle biriyim işte, noolmuş?! içimden geldiği gibiyim ve bunda yanlış bir şey yok" dediğimi hatırlıyorum. Kendimde ima edilen bağlamda "yanlış" bir şey görmüyordum, hala da görmem... Olduğum kişi, karakterim, ruhum -herkesinki gibi-yanlışları olsa da, bozuk değil. "Ben neden farklıyım?" diye sormadım hiç kendime, insanlar bana "sen neden farklısın?" dedi, "farklı olma" diyorlardı bu soruyla, oysa bence ben zaten herkesin birbirinden farkı ne kadarsa o kadar farklıydım insanlardan... Hep insanlar sordular, soruyorlar, sormakta ısrarcılar. O kadar ki, "Etiyoloji" diye bir bilim dalı var, olgunun sebeplerini bulmaya odaklanmış bir bilim dalı. Benimkinden daha kitabî bir tanım için Vikipedia'ya baktığımızda, o diyor ki: Etiyoloji veya neden bilimi (zaman zaman nedenbilim); neden olmanın, nedenselliğin, nedenin incelenmesidir. Felsefe, Fizik, Psikoloji ve Biyolojide çeşitli fenomenlerin nedenlerini açıklamak, incelemek anlamında kullanılır. Genel olarak, etiyoloji şeylerin niye olduğunun, olan şeylerin arkasındaki nedenlerin incelenmesidir. Tıptaysa etiyoloji, hastalık veya patolojilerin neden ve değişkenlerini araştırmaktır.
Bu tanımı okuyunca yazan bilimleri tek tek kafamda tartıyorum. Fizik? Evet. Biyoloji? Evet. Felsefe? Bilmem, belki... Geçelim, Tıp? Doğru tedavi için birçok tıp dalında gerekli... Geçelim, ne kaldııı... Psikoloji! Ve Durkheim'ı hesaba katarsak, Sosyoloji'yi de Psikolojiyle bu noktada eş düşünebiliriz bence ( Haşmetmaap, toplumsal olaylar yalnız kendi türünden olaylarla açıklanabilir, "toplumsal olay" başka toplumsal olaylara bağlıdır, buyurmuştur)...? Psikoloji (Psikiatriyi de ayrı düşünemeyiz) veya Sosyoloji gibi, insan gibi tümüyle "fizik" olmayan, "metafizik" de olan bir şey için neden aramak mıı??? Bir kere nedir metafizik (Aristo'yu geçelim onun bir sürü şeyde yanıldığını zaten biliyoruz), mesela Hegel'e göre? Durağanlıktır; oluşmaz, zaten vardır; değişkenliği temel alan diyalektiğin de zıddır.

Etiyolojinin ortaya çıkışını düşünelim. Ne zaman ortaya çıktığını bilmiyorum; ama nedense etiyolojiyi Aydınlanma'dan/ 19. yüzyıldan ayrı düşünemiyorum... Canlandıralım gözümüzde: Bilimsele/ bilimselliğe duyulan müthiş güven o kadar yüksek ki toplumu ve geleceği düzenlemesi için toplum mühendisliği, sosyoloji ortaya çıkıyor. Metafizik reddedilmiyor; ama pozitivist öncesi ilkel bir bilgi türü olarak aşağılanıyor, itiliyor. Genel görüş sorun varsa sorunun tespit edilip reçete yazılabileceği yönünde. Bu durumda, elbette, etiyoloji! "Neden..?" zaman zaman bir "keşke..." cümlesidir, varolanı ötekileştirir. Nedenini bulalım, reçeteyi yazalım, düzelsin! ("ideoloji" kavramı da bu dönemde ortaya çıkıyor: doğru düşünceleri düşündürme bilimi!!! Özgüvenin böylesi...!)
Şimdi basit bir örnekle anlatacağım. Zaten olan bir şey bulalım... İnsan! İnsan, neden var? Neden insan bu formda? Neden konuşuyor? (Mesela hayvanlar, konuşuyo diye insanı ötekileştirebiliyo olsa, onu konuşmamaya zorluyo olsaydı bu nasıl bir şey olurdu? :) ) Konuşma dilini neye göre oluşturuyor? Bunların cevaplarını bilmenin ne faydası var? İnsan konuşuyor, engelleyemezsin ki... Cinsel kimlik ve cinsel yönelim boyutuna dönecek olursak; eşcinsel erkek ve kadınlar, biseksüeller, aseksüeller, interseksüeller, transseksüeller, travestiler varlar! Heteroseksüeller, doğru bedende doğanlar veya uygun kıyafeti kendine yakıştıranlar neden "öyle"yse, ondan "öyle"ler.
Bir arkadaşımdan duyduğum olağanüstü hoşuma giden bir şeyi aktarıp konuyu kapatıyorum. Bir sempozyumda, tekerlekli sandalyesinde oturan engelli konuşmacı konuşmasını (hatırladığım kadarıyla aktarıyorum) şöyle devam ettirmiş: "Siz bana baktığınızda benim neden engelli olduğumu düşünmemelisiniz. Burası ikinci kat, asansör yok, bu insan buraya bu konuşmayı yapmaya hangi zorlukları geçerek gelebilmiştir, biz onun için hayatı nasıl kolaylaştırabiliriz diye düşünmelisiniz. Cinsel kimlik ve yönelim için de aynısı geçerlidir."