Chaz Olmak

İf İstanbul kapsamında yapılan Yaşayan Kütüphane'ye katıldığımı yazmıştım. Taşınmadan arta kalan birkaç işimi halletmek için bir gün fazladan kalmaya karar verdim. Dönüş biletimi, otobüste köprü trafiğine maruz kalmamak için geceye aldım. Aklımda, bu yılki İf'in tek trans erkek filmi "Chaz Olmak" belgeselini de aradan çıkarmak ve birkaç arkadaşa vakit ayırmak vardı.
Filmin ne kadar "iyi" veya "politik" olduğuyla ilgili şüphelerim , -daha önceden izlediğim- Chaz'ın katıldığı TV programlarının videolarından aklımda kalanlardan çok filmin isminden kaynaklanıyordu. "Becoming Chaz" aslında hem "Chaz Olmak" hem de "Chaz'a dönüşmek" gibi anlaşılabiliyordu. Filmin adı -özellikle çevirisi- sanki hem dönüşüme hem de ünlü olmaya atıfta bulunuyor gibiydi. Filmin tanıtımını okumak zahmetine bile girmemiştim; riski aldım ve filme girdim. Ama bence siz yapmayın! Gitmeyin; çünkü film bir trans erkeğin iç dünyasıyla ilgili pek az şey söylerken Chaz'ın bu geçiş süreciyle pek de baş edemeyen histerik sevgilisinin Chaz'ın kalçasına yapacağı iğneye yaklaşık 3 dakika falan ayırıyor. Filmin toplamı 80 dakika mı ne zaten. Kesinlikle politik bir film değil. Politik öğeler veya transgender tarihine dair bilgiler tuz serpelenir gibi usulen serpiştirilmiş adeta. Lafı uzatmayacağım. Bebekken de televizyona çıkan dolayısıyla fiziksel değişimiyle ilgili onlarca video kayıt ve fotoğraf bulunan, tanınan biri malzeme edilmiş, daha fazlası da yok filmde. Chaz'ın testosteron "yüzünden" agresifleşmesi, geçmişinden ve daha önceki deneyimlerinden nefretle bahsetmesi; kız arkadaşının sığlığı beni boğdu. Yoklukta, ünlü bu, her türlü gider bu film demişler çekmişler adeta.

Kadın İsimli Erkek

Taşınmak aynı zamanda bir sürü insanla muhattap olmak demek. Nakliyecisi; elektrik,su, gaz idaresi, emlakçı... Bir sürü trans erkek macerası yaşadım yine : )
Nakliyeciler mesela... Bir yandan işveren olduğum için saygılı davranmak zorunda hissederlerken bir yandan yaşlı başlı/ kelli felli/ kalıplı olmadığım ama mesafeli olduğum için nasıl davranacaklarını bilemediler. Erkeklerin arasında sınıf, yaş vs önemli olmaksızın kurulan o muhabbet bizim aramızda gelişmedi; ama açıkçası nakliyeciler işin en az maceralı bölümüydü. Epi topu kendi adım yerine babamın adıyla imzalayıverdim evrakları olur da davalık bir durum olursa diye, hepsi o (!).

Sonra abonelikleri kapatmaya gidince olaylar epey renklendi. O gün sabahtan katılmam gereken bir de dava vardı. İsimler okundu. Önce mübaşir kim olduğumu sordu, çünkü az önce biri avukat iki kadın adı okuduğuna emindi, davacı taraftanım deyince boş verip gitti. Sonra katip avukata "beyefendi kim?" dedi; çünkü o da orada bir kadın ismi görmekteydi, cevabı alınca bir bocaladı; sonra yazmaya devam etti. Dava süresince ara ara aklına takıldığımı fark ettim; ama o kadardı... Kimse yorumda bulunmamıştı, gün beklediğimden iyi başlamıştı.

Su için online başvuru yaptım, mesai bitmek üzereyken elektriğe yetiştim. Tüm şapşal telaşımla konuya girdim. Bölge, abone no söyledim alelacele! Sayacı okumadım ama, dedim. Derdim mesai bitmeden bitirmek. "Kimlik fotokopisi lazım, siz çektirin, ben evrakı hazırlayayım" dedi memure neyse ki. Nasıl bir kar kış o gün! Montumu öyle bir kapamışım ki adeta Southpark'taki Kenny gibiyim : D Fotokopi dışarda. Koştururken birden hatırladım ki kimlikteki fotoğraf bana pek de benzemiyor, aman dedim çekmez şimdi ben hiç montun kapüşonunu çıkarmayayım. Sesimi çıkarmadan kartı uzattım, adam aldı çekti arka yüzü çekmek için çevirirken elindekine baktı, bir şaşırdı... İşkilli gözlerle montun altında bir kadın aradı, ben put gibi bekledim, aldım çıktım sonra. Geri döndüğümde memure çıktıyı almıştı, imzaladım, fotokopiyi de yine telaşla verdim, teşekkür edip çıktım. Neyse bu kadarla yırttım diyordum, yanılmışım : ) Ertesi gün cep telefonum çaldı:
-Alo
-Alo, iyi günler. Ben .... ile görüşecektim.
-Buyrun benim.
-Ben dün işleminizi yapmıştım da, kimliğe hiç bakmamışım, teyit etmek için...
-...Yok yok kimlik bana ait.
-Tamam, teşekkür ederim.
-Ben teşekkür ederim, iyi günleer...
-İyi günler...
Gerçekten kibar ve sevecen bir ses olmasaydı telefondaki, gerçekten işle ilgili bir hata yapmak kaygısıyla değil de merakından aramış olsaydı çok gerilirdim. Neyse bu kadarla yırttım diye düşündüm yine, yine yanılmışım : D

Ertesi gün İgdaş'a gittim. Elliye merdiven dayamış bir memureye denk geldim, faturanın üzerinden abone no okuyamayınca yardımcı oldum hoş bir ortam oldu. Sonra kimlik adımı okudu, kimse onun gelmesi gerek diyecekken -alışık olduğum için- "benim, benim" dedim. İşleme devam ettik. Sonra beni bir yere yolladı, döndüğümde evrağı hazırlamıştı. Kağıdı bana uzatmadan önce sayfanın ortasında bir yeri yuvarlak içine aldı, imzalayacağım yeri gösterdi. Kalemi verirken "..... ne demek biliyor musun?" dedi, babannemin adının anlamını soruyordu, yuvarlak içine aldığı kendi ismi de babanneminkiyle aynıydı. Hiç bozmadım, gülümseyerek "bilmiyorum ne demek?" dedim. "Zarif, latif, güzel kadın demek... Bir de hakan eşi demek" dedi, ismini sevdiği belliydi. Bir de öyle bir edayla söyledi ki emin olamadım; ya transseksüel kimliğimi biliyordu ve isme uygun davranmadığım için kızıyordu ya da bu kadar anlamlı bulduğu aşikar bir biçimde kadın ismi olan bir ismin bir erkek tarafından da kullanılıyor olması hoşuna gitmemişti : D "Aa, öyle miymiş?" dedim, gülümsedim, teşekkür ettim, çıkıp gittim İgdaş'tan ama adaş memurenin tavrı aklımdan çıkmadı, durup anlatıp güldüm...

Aynı gün bir de bankayı aradım, kart numaramı girince doğrudan kimlikteki ismimle seslendiler. "Evet, benim" dedim, güvenlik kontrolü bilmem ne diye üç-beş soru sordular cevapladım. Güvenemedi telefondaki kadın, "sesiniz uymuyor da kayıtlarımıza" gibi bir şey dedi, mecburen açıldım, bu bu yüzden uymuyordur; "ama teyit ettiniz benim" dedim sakince. Kimlikteki adımın cinsiyetiyle ses tonum birbirine uyumlu olmadığı için işlemi bankadan yaptırmam gerektiğini söylediler, tartışmadım bile, kapadım.

Resmi kimliğimle ilgili son durumum bu. Ehliyet, pasaport da kullansam, fotoğrafım bana benzese de benzemese de kimseyi inandıramıyorum o kimliğin bana ait olduğuna! Açılsam niye değiştirmedin hala diye suçluyorlar! Sanki verdiniz de ben almadım, sanki müptelasıyım hırsız muamelesinin >: D Teheyallam! : )

Aileyle sulh

Yaklaşık 6 haftadır geciktirdiğim yazı:
Üç yılı geçkin zamandır bu blogu yazıyorum ve cinsiyet geçişi süresince ailemle yaşadıklarım bu yazıların büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bazıları oldukça mutsuz , bazıları umut vericiydi; ama şimdi yazacağım tam bir zafer! Ankara'ya taşınmama en çok sevinen sanırım annem oldu : ) Annemle ilişkimiz bir süredir oldukça iyiydi; ama taşınmam bir çeşit bayram coşkusu yarattı diyebilirim. Taşındığımız sırada küçük bir sakatlık geçirdiği için yardım edemedi; ama o sırada, yardım için sürekli gidip gelen babamla sürekli bir şeyler yolladı, aradı sordu, destekledi... Cümlede bir yer dikkatinizi çekti mi? Evet, sürekli gidip gelen, en çok yardım eden de babam oldu... Tamirat, tadilat işleriyle, nakliyecilerle kısacası elimin erişmediği her şeyle ilgilendi, ben de bol bol teşekkür ettim. Sonra bir gün bir şeyler bırakmaya geldi; kız arkadaşım, ben, o oturduk, çay içtik, sohbet ettik, keyifli vakit geçirdik ve hepimiz keyif aldık, çok belliydi... Bir iki hafta sonra yine geldi, yemek hazırlanırken tavla oynadık. Çok zorlu oyundu ama 4-0'dan 4-6'ya çevirmeyi bildim : ) Tavlayı babamdan öğrendiğim için yenmek ayrı bir keyifli oldu tabii... Lafın kısası, 2008 Aralık'ta bizimkilere açıldığımdan beri süren "harp" artık bitti.

Yaşayan Kütüphane

İf İstanbul kapsamında 19-20 Şubat'ta yine Yaşayan Kütüphane vardı ve ben yine oradaydım : ) Hangi kısımdan başlayıp anlatsam bilmiyorum : ) Etkinlik öncesi yapılan toplantıda şöyle bir olay oldu: bir kısmını önceden tanıdığım için ekipte yer alacak arkadaşlarla samimi bir muhabbetin içindeydik, o sırada yine ekipten; ama muhtemelen yeni katılanlardan biri arkadaşlarımdan birinin yanına gidip benim kim olduğumu sordu. Bir süredir beni kestiği için ben de çaktırmadan dinlemeye başlayacaktım ki arkadaş baya da yüksek sesle "bana niye soruyorsun kızım kendisine sorsana" deyince bir anda herkes oraya odaklandı, ben de "Merhaba ben Berk" deyip elimi uzattım, "merhaba ben de... Hangi ekiptensin?" dedi. Ben de "ben kitabım" dedim. "Aa? Hangi kitap?" dedi. "Trans Erkek kitap" dedim, yarı anlamamış yarı şaşırmış baktı : ) Sonra da bir daha kestiğini görmedim : D Birkaç kişiyi daha benim kitap olduğuma inanmazken ya da trans kitap olduğuma inanmazken yakaladım ve bolca güldüm : )
Ertesi gün kütüphane başladığındaysa her zamanki gibi kütüphane açılır açılmaz okuyucu geldi, toplamda belki 5dakika mola verme fırsatı bulmuşumdur, o kadar çok konuştum yani : ) Gelen insanlar çoğunlukla önyargılı değil meraklıydı, daha önce böyle bir şey duymamışlardı. Ne zaman ve nasıl fark ettiğimi sordular. Geçiş sürecini, askerlik yapıp yapmayacağımı sordular diğer kütüphanelerde olduğu gibi. Üç farklı grup yabancı okuyucum olunca onlarla da İngilizce "okuma" yaptık :)

Bu kütüphanenin en ilginç yanı, daha önce kütüphaneden bir arkadaşımın bahsettiği bir trans erkeğin önce ablasının sonra eski sevgilisinin beni "okumaya" gelmesiydi. Ablasıyla beraber yaşıyormuş arkadaş... Ablası çok destekleyiciydi, blogun da okuyucusuymuş, hoştu sohbet gerçekten. Eski kız arkadaş için aynılarını söyleyemeyeceğim, artık sevmediği için ayrıldığını;ama karşı tarafın trans kimliği yüzünden terk edildiğini düşündüğünü söyledi... Ben de bunun çok yaşanan bir şey olduğunu anlattım. Ben şahsen hiç transseksüel olduğum için terk edilmedim; ama onlarca trans erkekten bunu duyuyorum, dedim. Sonra ilişkileri üzerine konuşmaya başlayınca kız arkadaşın cinsiyet geçiş sürecini çok fazla sahiplendiğini, hatta bunun ilişkinin ana hedefi haline geldiğini, iki kişinin başaracağı bir iş gibi anlaşılmaya başlanır olduğunu keşfedince trans arkadaşın birçok transın düştüğü bir hataya düştüğünü fark ettim: bu sürecin tek kişilik bir mesele olduğunu gözden kaçırmak...  
Bir çok kötü, bir de zor sayılabilecek okumam oldu. Çok kötü okuma İngilizceleri de çok kötü olan 5 farklı ülkeden 1i kadın 5 kişiyle yaptığım okumaydı... Azerbeycan, Gürcistan, Ukrayna vb. ülkelerden geliyorlarmış... Yarabbi! Kadın sordu sordu sordu... Cinselliğime, kız arkadaşımın tatmin olup olmadığına kadar sordu! "Sen içini ferah tut, seks hayatımız gayet güzel" dedirtti en sonunda! İngilizcesi de kötü olduğu için she/her kullanıyor, düzelttim, Gürcüce'de de bizdeki gibi "o" varmış, o yüzden hep karıştırıyormuşmuş, fırçayı yiyince bir daha karıştırmadı >:) Diğer zor sayılabilecek olanda da dönme, dönmüş gibi bir yerden gidiyordu, o arkadaşı da genelde kullandığımız terimlerle tanıştırınca zorluk kalmadı... 

Velhasıl yorucuydu; ama kütüphane yine güzeldi. Yine olsa da yine gitsek : )

Bazuka

Türk toplumu gibi yazını da trans erkekliğe epeyce yabancı... Trans erkek hikayesi anlatmayı denemiş bir tek öyküyü de Murat Uyurkulak çok yakın zamanda yazmış. Adı "Kuş Yuvası." Yarabbi! En azından denediği için iyi bir şeyler yazabilmek isterdim; ama çok başarısız, karakteri anlayamamış, anlatamamış da... Yine de olursa okumak isteyen diye külliyata ekleyeyim dedim.

Boyu mu İşlevi mi? :D

55 dk.lık "Penisim ve diğerlerininki" belgeseli:  http://vimeo.com/11094452 
İngilizce maalesef. Sosyolojik bir olgu olarak erkekliğin mahrem yanını deşen bir iş olmuş, ben gerçekten beğendim.

Alber Nobbs

Bu film aslında bir trans erkek hikayesi anlatmıyor. Daha çok feminist bir yanı var, kadınların iş hayatına daha az katıldığı bir dönemde, kendini geçindirmek zorunda olan bazı kadınların erkek kıyafetleri giymesi üzerine kurulmuş hikaye... Yine de kendini saklamanın ne zor olduğuyla ilgili ip uçları verdiği için, naifliğe büyüteç tuttuğu için sevdim filmi... Filmin LGBT duruşuna dair sözü biraz da muğlak... İlgilenip izleyenlerle tartışmak isterim aslında...

Ünlü Trans Erkekler

Bülent Ersoy, her ne kadar trilyonluk servetine rağmen Türkiye'deki LGBT dernekleri için hiçbir şey yapmamışsa da Türkiye'de doğup büyümüş trans kadınlar için sadece varlığıyla çok büyük bir şey yaptığını söylemek gerek... -İyi veya kötü bir model olup olmamayı tartışmaya bile hiç açmıyorum- en azından bunun mümkün olduğunu bu topluma duyurdu. Trans erkeklerden farklı olarak trans kadınlar, televizyonda bir figür görebiliyorlardı. Böyle bir şey trans erkekler için Türkiye'de hala mümkün değil; ama yurtdışında mümkün. Bir fotoğraf çalışması yapılmış - yine iyisi kötüsüyle- 10 ünlü trans erkek fotoğraflanmış...

İsimlerimin hikayesi

Benim kimlikte yazan ismimin çok ilginç bir hikayesi var: Annemin çok osmanlı (sert, kuralcı, otoriter) bir babaannesi varmış. Bahçesinde portakallar, mandalinalar, çiçekler yetişirmiş; o zamanlar çocuk olan annemi ve kardeşlerini çağırır toplatır; ama "ben onları satacağım" der hiçbirinden vermezmiş, annemin aklı hep çiçeklerde kalırmış, hatta bazen dedemden para alıp çiçekleri parasıyla aldığı olurmuş... Neyse gel zaman git zaman hamile kalmış... Bir yaz günü doğum için hastane odasında yatarken o çiçeklerden -mevsimi de olmamasına rağmen-özellikle bir tanesinin  kokusunu duyup duruyormuş. "O kadar yoğundu ki babana sordum aldı mı diye, boş vazoları kokluyordum. " der hep anlatırken... Velhasıl ismimi annem seçmiş. Babam da babaannemin adını ekletivermiş başa! Sınavlarda doldurulan kutucukların bu uzun iki isme yetmediği durumlar hariç, ben dahil herkes yıllarca annemin koyduğu ismi kullanmıştır... Ama ben hayal meyal hatırlıyorum ilkokuldayken adımı hiç sevmediğimi... Neden benim de ismim Ayşe, Fatma, Zeynep değil ki, diye hayıflanırdım kendi kendime, farklılığımın oradan geldiğini sanarak... Sanki sıradan bir ismim olsa ben de olağan biri olacakmışım gibi... Sonra sonra, belki dördüncü sınıfta falan barışabilmiştim ismimle, ortaokulda üç tane Merve, iki tane Sedef olan sınıfları görünce bunun aslında iyi bir şey olduğuna ikna olmuştum iyice, ilk o zaman ismimle ilgili bir şeyler öğrenmek istedim. O zamana kadar çiçeğini görsem tanımazdım, dürüstçe söylemek lazım : ) Halbuki her zaman kendime dönük ve meraklı biri olmuşumdur... Bu yüzden, ismimle,anlamıyla bu kadar ilgilenmemiş olmam ancak cinsel kimliğimi sorgulamaya başladığımda anlamlandırılabilir oldu. Neyse... İsmimi araştırdığımda bu çiçekle ilgili bir Yunan miti olduğunu öğrendim. Açıp okuduğumda, annemin, boncuk gözlü sivri burunlu ( aynı ben!) güzel mi güzel bir erkeğin ölümünün anısına bir nehir kıyısında yetişen nazik bir çiçeğin adını koyduğunu öğrendim. Hikayenin kaynağı, kahramanı, özü bir erkekti; ama dişilere atfedilen bir nitelikte görünüyordu tüm dünyaya. Tam da o dönemdeki hikayemin sofistike karşılığı gibiydi bu. Bu hikayeye nasıl tutunduğumu hatırlıyorum, herkese anlatmak isterdim. Ancak o zaman sevdim adımı, annemin durduk yere o kokuyu duymasının benim varoluşumla ilgili açıklanamaz bir bağı olduğuna inanarak sevdim. 
Daha sonra geçişe karar verdiğimde bu örtük bağ bana yetmemeye başladı. İçimdeki dışımdan görünenle bir olsun istediğim zamanlardı. Ailemle aram bu isim koyma konusunu üstlenmek istemeyecekleri kadar bozuktu. Bundan 3- 3.5 yıl öncesinden bahsediyorum : ) Neyse... İki ismin yerine iki isim koymalı diye düşündüm, diğeri gibi melodisi olmalı, bir babamın bir annemin tercihi olmalı... Babamla ilgili kısım kolaydı, hep Berk diye bir erkek kardeşim olmasını istemişti, annemse o ara bunu yapamayacak kadar duygusaldı. Bir liste çıkardım, yeni doğacak bir bebeğe isim seçer gibi, annemin seçimi olabilecek bir isim aradım önce, belki gönlünü almak umuduyla... Ege'yi tam ve sadece bu sebepten denedim bir-iki gün, durmadı üstümde. Beni anlatan ismi aramak o zaman aklıma geldi. Aynaya baktım, "İnan" dedim, "merhaba ben İnan"... 
Doğumumdan yıllarca öncede başlayan bu isim hikayesiyse sadece geçmişimle bütünleşik kalmama yardımcı olan bir hikaye olarak kaldı. 

"Sistemin Farklı Olmasını Dilerdim"

Dün Facebook'ta şöyle bir yazıyla karşılaştım:

Millete bir sordum "doğru mu bu?" diye, doğru diyen oldu...Bugün bu fotoğrafı gördüğümde işin farklı bir boyutunun daha olduğunu fark ettim. Biraz araştırdım, Sağlık Bakanlığı SGK kapsamındaki birçok ameliyatı da listeden çıkarmanın derdine düşmüş, biyolojik erkeklere yapılan penis operasyonları bile liste dışı tutulmaya çalışılmış hatta yanlış anlamadıysam... Cinsiyet geçişi ameliyatlarının böyle bir durumda muhtemel ahvali aşikar...
Malum, Tam Gün Yasası çıktı çıkalı ameliyat tarihi almaya çalışıyorum, alamıyorum. Hacettepe Psikiyatri Bölümü'nün Transseksüalite konusundaki yetkili kişisi ve uzmanı olan psikiyatristimin yardımına başvurduğumda da sonuç alamadım, alamıyorum. Kime sorsam "acil ameliyatlar bile yapılamıyor" diyor. Şimdiye kadar  'ha oldu ha olacak' diye beklememin, ameliyatlar için de ısrarla Hacettepe'yi tercih etmemin birkaç sebebi vardı. Önce sağlığımdan kaynaklı sebepler: Hacettepe'nin hijyen ödülleri, doktorları tanımam, doktorları daha önce hastalığımla ilgili bilgilendirmiş olmam, özel oda vs. Sonra trans olduğum için taşıdığım hassasiyetlerin orada karşılanması: Hemşiresinden hasta bakıcısına kimsenin transfobik yaklaşmaması, kimlik adım yerine kullandığım bir ismim olup olmadığını doğrudan sormaları vs. E tabii ki bir de para, devlet hastanesinde bu kadar iyi şartı bulabilirken neden paralı olacaktım ki ameliyatı? Fakat yeni sağlık düzenlemeleri tüm ümitlerimi söndürdü. Ameliyatı özelde olmak zorunda kalacağım gibi görünüyor. Ama bugün bu fotoğrafı görüp araştırınca kendi derdimin dışına çıkıp büyük tabloyu görmemi sağlayan bir ışık yandı beynimde. Zaten artık devlet hastanesi diye bir şey kalmamış ki... Sosyal Güvence diye bir şey yok, bir şirket gibi yönetiliyor Sağlık Bakanlığı. Sosyal Devlete inanan biri olarak bu farkındalık bende hayal kırıklığına sebep oldu... Ben kendi hayatımla ilgili birçok şey diliyorum: 'keşke boyum daha uzun olsaydı' diyorum, 'keşke daha uzun bir yüzüm olsaydı' diyorum, keşke 'ilkokul ikide koşup burnumu çatlatmasaydım :) ' diyorum, keşke 'teyzem beni böyle de sevebilse' diyorum, 'keşke ameliyatımı bir an önce olabilsem' diyorum; ama daha büyük pencerede kendim ve hepimiz için tek bir dileğim var: "Sistemin farklı olmasını dilerdim!" İşte ilham kaynağım: Amerika'dan bir trans erkek...