"O Operasyonun Detayları"

Bizde tabu olan şeyler mesafe koyabilmek için "o" diye anılır, Vatan Gazetesi de tam buna uygun bir başlık atmış, haberi daha ilgi çekici kılmak için Rüzgar Erkoçlar'a atıfta bulunmuş ve eski ismiyle bahsetmiş (bu yüzden manevi tazminat davası açılabilir). Bunlar haberin hataları, diğer yandan cerrah Serdar Nasır'ın röportajına olduğu gibi yer vermişler gibi görünüyor. Serdar hocayı şahsen de tanıyorum, bazı konularda ona epey güvensizim. Bu röportaj bunu bir kez daha onayladı, tek tek inceleyelim:

Cinsiyet değiştirmek için başvuran, özellikle kadınken erkek olmak isteyenlerin sayısı çok mu?

Hacettepe’de Cinsel Kimlik Konseyi’miz olduğu için, çok olduğunu söyleyebiliriz.

Nasıl işliyor süreç?

Hastalar kimlik değiştirmek yani pembeden maviye, maviden pembeye geçmek isterlerse, önce hâkime başvurmak zorunda
(hayır, önce hastaneye de başvurabilir). Hâkim bize gönderir, “Uygun mudur” diye. İlk psikiyatriye gider hasta. Cinsel Kimlik Konseyi’nde psikiyatr, plastik cerrah, kadın doğumcu, ürolog, genetikçi, endokrinolog ve hukukçu var. Psikiyatr hastayı hazırladığını düşünürse konseye çıkarır. Bize durumu anlatır. Şu yaşında, şu ana kadar cinsel ilişkiye girmemiş gibi... (mesleğini, ailesiyle durumunu anlatır, cinsel ilişki mutlaka bahsedilen bir detay değildir, bu yüzden süreç reddedilmez) Bayan (kadın!) hastadan bahsediyorsak bu bizim için çok önemlidir. Psikiyatr burada özellikle şunu ayırt eder.

Bu bir lezbiyen mi değil mi? Lezbiyen olduğunu düşünürseniz operasyondan vaz mı geçiyorsunuz? (bu kısım tam saçma, cinsel ilişki, lezbiyenlik karıştırmışlar iyice)

Psikiyatr inanmazsa bir süre daha takip eder (evet, kişinin transseksüel olduğundan emin olana kadar kurula çıkarmaz) Ama bu sürede bizim elimizde bazı silahlar var. (da ne silahından bahsediyor hiçbir fikrim yok, biz dediği psikiyatri değil o kesin de... neys...)

MALİYET 25-30 BİN TL

Kadından erkeğe dönüştürme operasyonunun maliyeti ne?

25 - 30 bin lira arasında değişir. (böyle belirli bir meblağ yok, kullanılan ilaca göre değişir, implant kullandırmazsan değişir, zaten ameliyatlar SGK kapsamında... Kendi isteyeceği paraya yol mu yapıyor sanki ne... cık cık cık)

Ameliyatların detayına geçelim mi?

Kadından erkeğe dönüştürme zor ameliyat çünkü mikrocerrahi söz konusu. Penis gibi üç boyutlu bir organ yapıyoruz. Dünyada en sık yapılan, kolun iç yüzünden alınan deriyle penisi oluşturmak. Ama bu sadece yumuşak doku olduğu için, cinsel ilişkide ereksiyon halindeki sertliği sağlamak amacıyla içine bir de protez koymamız lazım.

Çubuk mu?

Mutluluk çubuğu. Bir başka metod da Nil (Rüzgâr) Erkoçlar’a yapılan. Ona kemikten yapılmış. Kaval kemiğinden yapılıyor. Bacağın yüzeyinden deri dokusu alınıyor, içerisine kemik dokusu konuyor. O zaman mutluluk çubuğuna gerek kalmıyor. Ancak ikisinden de hastaların sıkıntısı var. Özellikle kolda olduğu zaman, yavaş yavaş da bu ameliyatlar bilindiği için bir ipucu oluyor çevredeki insanlara. “Cinsiyet mi değiştirdi” diye düşünüyorlar. Ben yeni bir metoda başladım (iki ay olmadı açıp Sava Perovic Foundation sitesinden ben gösterdim yöntemi, ama teşekküre gerek yok). Koltuk altından yapıyorum. Sadece çizgi şeklinde kalıyor iz. Sonra mutluluk çubuğu koyuyoruz.

Kaç kişiye yaptınız bu metotla?

7-8 kişi oldu. Hastalar da memnun. Bana gelen hastaların yüzde 90’ı “Kolumda ne kadar iz kalacak” diye soruyor. Bu insanlar çevrelerinde zaten “erkek Fatma” diye bilinen tipler olduğu için, o izi istemiyorlar.

"50 KADINI DÖNÜŞTÜRDÜM"

Kemikten yapılan sürekli sert vaziyette mi duruyor?

Tabii. Onu iç çamaşırının içine sokuyor.

Yani 14-15 santim halinde öyle duruyor mu?

Aynen öyle.

Mutluluk çubuğunda nasıl peki?

İki tipi var. Kırılabilir bir çubuk düşünün. Yarı sert. Cinsel ilişkiye gireceği zaman onu dik hale getiriyor. Diğer zaman kırıyor. Ama biz onu kullanmıyoruz çünkü bir erkek cinsel organı gibi olmadığı için, bu çubuk bir süre sonra organdan dışarı çıkıyor. Almak zorunda kalıyoruz. Bir de pompalı tipler var. Kullanmayacağınız zaman yeni yapılan organın içinde küçük halde kalıyor. Bir haznesi var, onu testislerin olduğu yere koyuyoruz, o hazneyi tıkladığı zaman hem protez boyca büyüyor hem de kalınlaşıyor. Sonra tekrar indiriyor.

7-8 tane koltuk altından yaptım dediniz. Diğerlerini de sayarsak kaç tane kadını erkeğe dönüştürdünüz?

40-50’yi bulmuştur. Erkekten kadına da mikrocerrahi kullanıyorum.

O nasıl oluyor?

Vajinayı bağırsaktan yapıyorum. Normalde bunlar, haya veya penisin derisiyle yapılıyor ve cinsel ilişki sırasında kuruluk, sorun ve ağrılar oluyor... Erkekten kadına çevrilirken, içeri o deriyi kullanıp yalancı bir cinsel organ yapıyorsun. Bense mikrocerrahi aracılığıyla bağırsaktan bir segment alıyorum. O zaman cinsel ilişkide kayganlığı sağlayacak bir yapı oluyor.

"İKİ HASTAM SOSYOLOG"

Kadınken erkek olmak isteyenler daha çok hangi kesimden?

Başta Anadolu’dan geliyorlardı; SGK karşıladığı için. Şu anda hasta profilim geniş. Mesela iki sosyolog hastam var. Birçok hastam ya kurye olur, ya garson. Daha basit, insan ilişkilerinde kendilerini saklayabilecekleri işleri oluyor.

Ameliyattan sonra ne yaşıyorlar?

7 gün hareketsiz yatarlar. Bırakın yataktan kalkmayı, sağa sola bile dönemezler. Bunları da bilir, sıkıntıya katlanırlar. Meme ameliyatı çok ağır olur (meme ameliyatı en basit ameliyattır). Ama dayanırlar...

Peki neden buna katlanıyorlar?

(burada batırmış, daha doğru bir cevap için tıklayınKadından erkeğe dönenler için erkeklik simgesi penis. O yüzden olmak zorunda. Genelde gelenlerin sevgilileri oluyor. Ameliyattan sonra evlenecek oluyorlar. Birçoğu evlendi. Yani hedef “normal” bir cinsel ilişki. Bir erkek ve kadınınki gibi. Tabii. O yüzden operasyon geçiriyorlar.

Bütün hastalarınızla irtibatınız sürüyor mu?

1 - 1.5 yıl sonra takipten çıkarırım sorun yoksa. Yalnız şöyle bir sorun var. İlk hastalarıma, o zaman SGK güvencesi olduğu için protez koyuyordum. Protez 4 - 5 bin Euro. Şimdi protezi devlet karşılamıyor ve birçoğu protezsiz idare ediyor.

Nasıl oluyor protezsiz?

Cinsel ilişkide zorluk oluyordur tabii.

Protezsiz sertleşme mümkün mü?

Değil ama biz iyi bir doku yapıyoruz, fena olmuyor, onunla da idare edebilir. Cinsel ilişkide partnerlerin memnun olduğunu söylüyorlar. Protezsiz ama büyüklüğü sabit duran bir cinsel organdan bahsediyoruz...

"BEN 15 CM YAPIYORUM"

Kaç santim mesela?

15 santim yapıyorum ben.

Hastaların “Bana 18 santim yap” gibi talepleri olmuyor mu?

Yok, öyle olmaz, belli bir boyutu var, ona göre yapıyoruz. Onlar tabii “Hocam yapabildiğin kadar büyüğünü yap” diyorlar, ama yapmıyoruz. (halbuki 15-18 yapılabilir Sava Perovic yöntemiyle) Ne gerekiyorsa onu yapıyoruz.

Zevk alıyorlar mı? Kadınken erkek olanlar, cinsel ilişkide nasıl zevk alıyor?

Kadından erkeğe dönüşümde klitoris korunuyor ve yapılan penis içine yerleştirildiği için klitoral orgazm korunmuş oluyor. Erkekten kadına dönüşümde de orgazm devam ediyor. Zaten orgazm, cinsel organlardan gelen uyarıların yanında zihinsel işlevler sonucu oluşan bir şey.

Yani hâlâ kadınsı bir haz mı duyuyor? 

Güzel soru. (Cidden güzel soru ve iyi cevap) Ama öyle dememek lazım. Erkek ve kadında hazzın farklı olduğunu düşünmüyoruz. Anatomik olarak farklı tabii ama ikisi de cinsel haz. Bir boşalma yaşanıyor. Orgazmın en önemli yanı beyinde yaşanması. Anatomik olarak yollar farklı olsa da haz hazdır.


Dipnot.tv

Dipnot.tv canlı yayınlarından enn yepyenisi Tabu programının ilk programında, cinsiyet değişimine karşı tabular ve ön yargılar konuşuldu. İnteraktif ve herkese açık bu yayına bir çeşit bilirkişi konuk olarak katılmış oldum sanırım :) Daha önce anlattığım sebeplerden görüntü vermedim ve yine sadece sesimle yer aldım. Sesime doymayanlar için geliyor efendim :D
http://www.youtube.com/watch?v=1zzK-ug5z_A

Benim Çocuğum'u Vizyon Filmleri Arasına Sokun

http://www.change.org/tr/kampanyalar/tiglon-fida-film-benim-çocuğum-filminin-dağıtımcılığını-üstlenip-gösterime-sokun

adresindeki kampanyaya destek vererek filmin her şehirde sinemalarda gösterilme olasılığını arttırın, film tüm ailelere ulaşsın

Bazı Cevaplar -2

Daha önce burada bazı cevaplar başlığıyla bir röportaj paylaşmıştım. En son Radikal'den Bahar Çuhadar'la yaptığım röportajın vuruş sayısı yüzünden kırpıldığını söyleyince uzun halini paylaşmamı isteyenler oldu. Ben de sıkılmadan okuyacaklar için röportajın ham halini yani 9 soruyu ve uzun cevabını paylaşmaya karar verdim:



1. Rüzgar Erkoçlar’ın hikâyesiyle gördük ki toplumda ‘trans erkekler’ pek bilinmiyor. Sanki toplum ‘trans kadınlara’ daha çok aşina –tabii bu transfobinin olmadığı anlamına gelmiyor!-. Trans erkekler toplumda daha mı görünmezdir? Trans kadınların görünürlüğü daha mı fazla? Neden peki?


İlk olarak ilk anlamıyla göze görünmek olarak ele alırsak tamamen biyolojik, çok basit bir sebebi var: Testosteron daha baskın bir hormon, vücudunuzda belli bir süre veya miktar bulunduğunda belli etkiler yapıyor ve bunlar kolay kolay geri alınabilecek etkiler değil; kas-iskelet yapısı, ses, kıl miktarı ve yerleri gibi pek çok etkisi var. Erkekten kadına transseksüeller çoğunlukla bu etkileri geri alamadıkları için zorunlu olarak görünürler, kadından erkeğe transseksüellerse söz gelimi 7 ay hormon kullandıktan sonra en azından “gençten bir oğlan” olarak tanımlanmaya başlayıp birkaç yılın ardından neredeyse ayırt edilemez oluyorlar. Tabii meselenin bir de insanların erkeklikle ilgili algılarıyla ilgili bir boyutu var: “kestirmiş”i akıl ediyorlar da nasıl yapılabileceğine akıl erdiremiyorlar. Kutsal erkekliğin kutsal simgesi olan penisin yapılabileceğini veya yerini tutabilecek bir şeyi tahayyül edemiyorlar belki de, bilmiyorum. İlk sorulan sorulardan birkaçı “peki aynısı oluyor mu”, “çalışıyor mu?” Rüzgar’ın haberinde de göğsü kesildi penis yapıldı yazıyordu kocaman. İnsanın özeline ne büyük bir tecavüz halbuki, yaşayan kütüphane gibi etkinliklerde bana bu soru yöneltilirse alaya alıyorum: “Hayırdır? Beğendin, yatmak istiyorsun galiba? Merak ettiğine göre…” diye.

İkinci anlamıyla bakarsak Rüzgar Erkoçlar’ı ifşa ederek açılmak zorunda bırakmak tatsızlığı vuku bulana kadar Türkiye’de ünlü bir trans erkek figür de yoktu göz önünde, halbuki Serbülent Sultan, Bülent Ersoy ana-babalarımızın gençliğinden beri oldukça aşina olduğumuz isimler, üstelik tek bir kişi de değil… Medyada trans kadınların olumsuz temsili çok büyük bir sorun elbette; ama oraya girmeyelim şimdi, bu figürler erkekten kadına cinsiyet geçişinin mümkün olduğunun bilinmesine yol açmaya yetiyor. Halbuki ben hatırlıyorum, 16 yaşındayken “oluyor mu acaba” diye düşünüyordum, yapılabilir mi bilmiyordum.

“Haber”le ilgili algımızın çarpıklığı da işin ayrı bir boyutu. Şimdiye dek bu konuyla ilgili onlarca haber yapıldı; blogumda bunları da arşivlemeye çalışıyorum hatta… 2008’den beri Voltrans’ın belki 100 haberde adı geçmiştir. Bu benim 4. röportajım örneğin, Antalya’dan Edirne’den birçok trans erkeğin haberi yapıldı şimdiye dek, 8yıl önce gazetede okumuştum mesela; ama üçüncü sayfa tadında haberlerden insanî bir ilgiyle merak edildiğimiz bu noktaya gelebilmemiz için Rüzgar’ın bu saldırıyı yaşaması gerekti. Açılması trans erkekler için çok pozitif bir şey; ama bu arada hem ailesinin hem kendisinin çok yıprandığını tahmin edebiliyorum. Toplumsal kazancı ne kadar büyükse bireysel zorluğu da o kadar fazla oldu eminim.


2. Bununla bağlantılı olarak sanki daha az görünmez olan trans erkekler, toplum içinde, gündelik hayatta da daha az sorun yaşarmış gibi geliyor insanlara dışarıdan bakınca. Muhtemelen dışarıdan bakınca biyolojik erkek olduğu düşünülen bir trans erkeğin, trans kadınların yaşadığı tonla ayrımcılıktan ‘yırttığı’ düşünülmekte. Peki kazın ayağı gerçekten öyle mi?


Ah nerede o günler demek istedim bir an. Bu çok yanlış bir algı (erkekliğin doğuştan , penisle ilgili ve kutsal olduğuna inanlar tarafından trans kadınlar “erkekliğin yüz karası” olarak nitelenirler ya trans erkekler de “hakları olmayan kutsal bir şeye el uzatanlar” gibi algılanıyorlar işte aynı zihniyet tarafından), aynı türden şiddetin biz de hedefiyiz. Ama zorunlu görünürlük, seks işçiliği veya başlı başına kadın olmak gibi bazı yan faktörler trans kadınların şiddetle karşı karşıya kalma sıklığını arttırabiliyor. Seks işçiliği yapan biyolojik bir kadının başka bir kadından daha fazla risk altında olması gibi bir fark bu, çevrenize göre, yaşamınıza göre korunaklılık değişse de şiddet aynı şiddet. Şimdi gündemde olduğu için oraya itafta bulunayım yine, Rüzgar için internette yazılan yorumları görmediniz mi? Boys Don’t Cry, “Erkekler Ağlamaz” filmini izlerseniz o gerçek hikaye size gerçek bir fikir verebilir.
Ailesinden kovulan, önüne bir ip atılıp “bizim elimizi kana bulama, kendini öldür” denilen, 20 yıldır oturduğu mahallesinde mahallenin bıçkınları tarafından dövülen trans erkeklerin hikayelerini dinledim, “sen benim altıma yat da kadın olduğunu anlarsın” denilen insanların hikayelerini duydum, bunları dile getirmek bile zorluyor insanı. “İki arada” olduğum, cinsiyetimin tam anlaşılamadığı dönemde tanımadığım erkekler yolda omuz attı, sebepsiz … Tecavüz, cinayet, darp, şantaj, ifşa bunlar tüm LGBT bireyler için söz konusu maalesef. Açık olduğunuz, anlaşıldığınız –ya da cinsiyet ifadenizin net olmadığı-, cinsel kimliğinizi veya yöneliminizi dile getirdiğiniz an aynı şiddetin hedefi olursunuz. Somutlaştırmak için kendi yaşadığım şeyi anlatayım, Rüzgar’ın yaşadığına çok benzer buluyorum çünkü: Bundan iki yıl önce bir röportaj daha vermiştim, facebooktan fotoğraflarımı çalıp yayınladığı için şimdi davalığız o şahısla, gazeteci demek istemiyorum müsaadenizle. Yine aktivizm için başka bir şehre gittiğim bir sabah, haberim bile yokken, bir anda ulusal olarak dağıtılan bir gazetede eski ve yeni fotoğraflarımla ve bana göre hakaretamiz kendince sansasyonel bir dille yazılmış bir haber olarak buldum kendimi! Sakallı fotoğrafımın yanı başında benden 8-10 kere“…genç kız…” diye bahsediyor, benim 5 gün boyunca ince ince düzelttiğim ifadelerimden hiçbiri yok, inanılmaz rencide edici bir haber. O fotoğrafları görüp beni tanımayacak kimse olamaz, öyle de kocaman fotoğraflar. İyi tanımadığım bir yerdeyim, otelde kalıyorum, işim gücüm var, dışarıda olmak zorundayım. Yaşadığım korkuyu nasıl tarif edebilirim size bilmiyorum, dinlediğim hikayeler, Erkekler Ağlamaz filmi geliyordu sürekli aklıma ilk başta. Ben çok soğukkanlı, sakin, dirençli bilinen biriyimdir; ama o olayın ardındaki üç günü hala çok kötü hatırlıyorum, o kadar tedirgindim ki... Dışarıda elinde o gazete olan insan gördüm mü alabora oluyordum, biri biraz dikkatli baksa “tanıdı mı”, “döver mi”, hemen etrafa bakınıyorum “koşarak kaçacak olsam nereden gidebilirim”… Bir yandan telefonlar yağıyor, arkadaş, tanıdık tanımadık, gazeteci onlarca insan… Üzülme diyen var, acıyan var, benim yerime ağzını bozan var, bunu gündemleştirelim diyen aktivistler var. Fakülteden sınıf arkadaşım bir gazetede çalışmaya başlamıştı o zaman, arayıp tüm iyi niyetiyle “haber olmak istediğini bilseydim ben doğru düzgün yazardım İnan’cığım” demişti, hala affedemiyorum; çünkü ben o an görünmez olmak istiyordum, o haber hiç olmamış olsun istiyordum, kim o şekilde haber olmak ister?! Destek telefonları bile içimi yarıyordu... Bir yandan o sıralar yeni yeni aramı düzelttiğim ailem, onların tanıdıkları görürse ne olacak diye mahvoluyordum… Olaydan birkaç gün sonra ilk ameliyatıma girecektim, annem refakatçi olmayı yeni kabul etmişti, çok üzülüyordu hala, bir çeşit yas halindeydi; ama beni yalnız bırakmaya da gönlü elvermemişti… “O üzüntüsünü bir kenara koyup benim yanımda olmak için uğraşırken benim karşılığım bu mu olacaktı… Biri kalkar, bir şey der kalbini kırarsa…” diye yerin dibine giriyordum, hani bir iyiliğin altında ezilir erirsiniz ya...

Bakın bu anlattıklarım sadece psikolojik bir yıkım. Şansım yaver gitti, kendimi korudum, bir şekilde fiziksel şiddetle devam etmedi bu hikaye; ama ben görünür olmayı tercih ettiğim her an bu riski almak zorundayım. Bu yüzden trans erkekler bilinmiyor işte, hazır anlaşılmıyorken bu riski almıyor birçoğu. Bu toplumsal şartlarda anlaşılabilir bir tercih bu; ama herkesin de içine sinmiyor işte, benim içime sinmedi mesela. Onca yıl olduğum kişiyi saklamış, başka biriymiş gibi yapmıştım, sonunda kimliğimi ifade edebildiğim noktada tamamen özgür olmak istedim. Yine bu sefer başka bir şeyi saklamanın yükünü istemedim üstümde. Tanıdığım herkese açığım, hiç görüşmediğim lise arkadaşlarım, çooook uzak akrabalarım bile duydu, komşular görüyor ve hiçbirinden fiziksel bir zarar görmeyeceğim konusunda içim rahat, duygusal olarak da yıpranmıyorum; çünkü hatam olmayan bir durum için suçlanmayı kabul etmiyorum. Sadece tanımadığım insanlardan gelebilecek transfobik şiddetten kendimi korumak ve o anlattığım tedirginlikleri tekrar yaşamamak adına fotoğraf vermemeyi tercih ediyorum.


3. Toplumun içine ‘erkek’ bedeniyle katıldıktan sonra toplumsal cinsiyet açısından nasıl bir sürecin içine girdiğinizden bahseder misiniz? Ne bileyim, kadınken otobüste yer verilen biriyken, erkek olunca farklı davranışlara maruz kalan birine mi dönüşüyor insan… Ya da misal ‘kadınlık’ görevi olarak ev içi emek sarf etmeniz beklenirken, ‘erkek’ olunca bu işlerden ‘muaf’ tutulma gibi bir durum oluyor mu? Aslında tüm bu ‘geçişle’ ilgili en çok ilgimi çeken nokta, toplumsal cinsiyet açısından yorumu. Bu konudaki deneyimlerinizden örnek verir misiniz?


Dışarıdan okunan cinsiyetinize göre insanların size davranışları veya sizden beklentileri elbette farklılaşıyor; ama içinde kendi cinsiyetini bilen biri bu beklentilere ne kadar uyuyor ki? Kimsenin adına konuşmak istemem tabii, bazen de insan zorunlu olarak boyun eğiyor; ama ben kadınlık görevi addedilen şeylerden hangisi işime gelmediyse, hangisi aklıma yatmadıysa hep kaçmanın bir yolunu buldum. Temiz giyinmeyi sevdiğim için ortaokuldayken bile ara ütü yaptım mesela; ama aynı yıllarda “tabağını bari bulaşık makinasına koy” diye fırça yerdim, kendi evime çıkana kadar mutfakla hiç işim olmadı.
Sokak burada çok önemli bir değişken esas, evden daha da fazla orada fark ediyor bu yaklaşım, bir kadına yol verirken iki adım kenara kaçılan amcalar size sarılarak yol verince anlıyorsunuz ki erkekler birbirlerine karşı epey teklifsiz aslında… Takside arkaya oturunca tuhaf karşılanmak böyle bir deneyimdi mesela, hiç hoşlanmadığım halde taksicilerle sohbet etmek zorunda kalıyorum bazen. O tarif etmesi çok zor, değişik bir deneyim. Hep erkeksi bulunduğum için erkek arkadaşlar benim yanımda rahatça konuşurdu bu yüzden kapılarının bana aralı olduğunu düşündüğüm bir dünyaydı “erkek dünyası” ;ama okunan cinsiyetimin değişmesiyle beraber o dünyanın içine girdiğimde kapı ucundan gördüklerimin devede kulak bile olmadığını anladım.

4. Ameliyata –daha doğrusu devlet hastanelerini bu karara ikna etmeye- giden süreci paylaşır mısınız? Çok zorlu bir süreç olduğunu tahmin ediyorum ama bir yandan da siz blogunuzda yine de umutla/dirençle yazmışsınız. Bizim için özetler misiniz? 


Yeknesak bir uygulama olmadığını belirtmeliyim önce. İlk önce Psikiyatri Bölümüyle görüşmeniz gerekiyor. Sonraki süreciniz ekonomik durumunuz, toplumsal statünüz ve gittiğiniz hastane- karşılaştığınız doktorla bağlantılı olarak bin farklı şekilde gelişebilir. Diyarbakır’da hastaneye başvuran bir arkadaş beni arayıp görüştüğü doktorun süreci bilmediğini benden ona süreçle ilgili bilgi vermemi istediğini söyledi bir sefer mesela, telefonda uzman doktora süreci, sırasını vs. anlattım, sonra o arkadaşı Hacettepe’ye sevk ettirdik. Gidip gelecek parası olmasa mesela? Bedensel bir engelli olsa, gidemese?
Benim blogda da yer alan hikayem aslında oldukça kolay ilerlemiş bir sürecin hikayesi; çok araştıran, örgütlü biri olmaktan, bu sayede pek çok deneyim dinlemiş olmaktan çok şey kazandım ben. 

Benjamin Kriterleri denen belirli kriterler var, bunlara uyuyor musunuz, veya özümsediğiniz kimliğe uygun hal, tavır, kıyafet vb.ye sahip misiniz, ailenizde veya çevrenizde kabul görüyor musunuz, cinsiyet değiştirme isteğinizde ısrarcı mısınız gibi pek çok sorunun cevabını arıyor psikiyatri servisi. Dindar bir trans erkek de pek akla gelmiyor; ama hatip olan, kapalı olan bir arkadaş vardı, çevresi sebebiyle başörtüsüyle pardesüyle evden çıkmak zorundaydı, hastanedeyse onu erkek kıyafetiyle görmeyi bekleyen doktorları ikna etmesi gerekiyordu, epey zorlandı.
Bir süre görüşmeler yaptıktan sonra başka bir psikotik durumunuz yoksa sizi belirli servislere yönlendiriyor, hormon alıyorsunuz, operasyon öncesi tetkik ediliyorsunuz; ama en önemlisi hormon. Hormon kullanırken de psikiyatri takibi devam ediyor, değişimlere ve onların hayatınızda yarattığı dalgalanmalarla baş edişinizi takip ediyorlar, depresyona girerseniz ilaç yazıyorlar, baş edebilmeniz de süreci tamamlamanız için önemli bir değişken mesela. İkna olduklarında ki bu asgari 1,5- 2 yılın ardından transseksüel olduğunuza ve ameliyat olmanızın zorunlu olduğuna dair bir rapor düzenleniyor. Ondan sonrası bambaşka bir terane; cebinde paran varsa oldukça iyi muamele görerek kısa sürede ameliyatlarını olabilirsin bir ihtimal veya ameliyatını yapması için devlet hastanesinde doktor peşinde koşabilirsin, özel devlet fark etmeksizin o ameliyat konusunda tecrübesi az olduğu halde yapabileceğini düşünen bir cerrahın elinde kobay olup sağlığından olabilirsin… Paranla rezil olmak da var yani... Ne hikayeler var…


5. Trans erkek, ‘erkekliği’ kimden öğrenir? Traş olmanın bile öncesinde bu deneyimi yaşamamış ve sizin deyişinizle bir nevi ‘ergenliğe girmiş’ bir erkek için sorun olabileceğini gördüm ben blogunuzda. Sizin deneyiminizde ‘erkek ergenliği’ sürecinde destekçiniz kim oldu?


Kadınlık ve erkekliğin ne kadarının öğrenilen ne kadarınınsa içten gelen bir şey olduğu benim için hala tartışmalı. 3 yaşındaykenki erkeksiliğimi öğrenmeyle ne kadar açıklayabiliriz bilmiyorum. Diğer yandan televizyonda, çevrede milyonlarca figür var; bir öğrenmenin olduğu da tartışılmaz… Yine kendi adıma konuşayım, ben gözlemle öğrendim; ama öyle geçiş sürecinde falan değil, çocukluktan beri, içimden gelen, beğendiğim, istediğim neyse onun nasıl yapıldığına bakarak… 5yaşında bile şimdiki giyim tarzım aşağı yukarı kafamda belirliydi diyebilirim, gömleği her zaman çok daha yakışıklı bulmuşumdur…

Geçiş sürecinin başlarındaysa, babamla aramın pek iyi olmadığı dönemde yani ona danışamadığımdan araştırıp deneyimleyerek öğrendim. Söz gelimi küçükken alışverişten kalan paralarla annemden habersiz Amerikana vurdururdum saçlarımı; ama ahbabımız bir kadın kuaförü yapardı bunu, berberde saç nasıl tarif edilir öğrenmemiştim bu yüzden –ki bu erkek dünyasında üzerinde durmaya değer bir nokta bence-. İlk kez gittim “enseyi ne yapalım abisi?” dedi, ne diyeceğimi bilemedim, “natürel yapayım mı? “ dedi, “yap” diyebildim. Yaptı, beğenmedim bir dahakine araştırıp gittim.


6. Bir de ‘geçmiş’ meselesine dair bir şeyler söylemenizi istesem: ‘Geçmişimdeki insanlar için hiç kimse olmak istemiyorum’ dediğiniz bir bölüm vardı. Biyolojik olarak kadın olduğunuz döneme ve şimdiye baktığınızda nasıl hissediyorsunuz? Bu durum her deneyimde farklılaşacaktır muhtemelen ama sizin seçiminiz “hayatın önceki yarısından vazgeçmemek, geçmişe sahip çıkma” yönünde, okuduğum kadarıyla. Biraz anlatır mısınız?

Daha önce de bahsettiğim gibi ben bir yalanı başka bir yalanla ikame etmek istemedim. Giz de diyebiliriz; ama yalan demek bana daha doğru geliyor. Sünnet anım yok mesela benim, var gibi yapmak istemiyorum. Trans varoluşumda ayıp veya yanlış bir yan bulmamam da bunda çok etkili, suç değil ki saklayayım, olduğum kişi değişmedi ki tanıdığım insanlara yabancı olayım kimseyi incitecek bir şey yapmazken... Ben yıllarca istemediğim bir bedende yaşamayı deneyimledim, desteklenerek değil kontra bir yerden öğrendim erkekliği, bunlar beni biyolojik bir erkekten farklı yapıyor ve bu kötü bir şey değil. Annemin şikayet ettiği kötü “erkek” özellikleri bende yok: kendini, duygularını daha iyi ifade edebilen, değer verdiğini gösterebilen, bencil veya vurdumduymaz olmayan bir erkek olmak iyi bir şey. Sadece bu da değil, hayatla ilgili pek çok şey öğrendim ben bu sayede, insanî ufkum genişledi. Evet, çok zor bir süreç, çok yıprandım; ama fizyolojimi kendi benliğime yaklaştırıyor olmanın mutluluğunun yanında öğrendiklerim de benim için bu süreci güzel yapıyor. Bir anda kimin sizi etiketlerinizden değil de insanlığınızdan sevdiğini anlama fırsatınız oluyor… Biyolojik bir erkek olarak doğsaydım doğruya doğru hayatım çooook açık ara daha kolay olurdu; ama bambaşka biri olurdum, ben olmazdım; halbuki olduğum insanı seviyorum.


7. Askerlik meselesini de sormak durumundayım. Rüzgar’ın öyküsünde basın hemen bu konuyu da gündeme taşıdı. Ben bu sürecin nasıl yaşandığını sizden dinlemek isterim. ‘Devlet baba’ mavi kimlik alır almaz insanlara “Hadi bakalım, askere” mi yapıyor yani? Siz mavi kimlik aldınız mı ya da askerlik meselesi henüz gündeminizden uzak mı?


Ben başka bir sağlık sorunum sebebiyle askerlikten muafım. Elbette celp gelecek; ama bu konu benim gündemimde değil.



8. Siz şu anda pembe kimlik kullanıyorsunuz sanırım. Mavi kimlik kullanıyor olmak çalışma hayatınızı ve her türlü rutin bürokratik işlemi vs. nasıl etkiliyor? Kimliklerde iki renk durumu transların hayatını ekstra zorlaştıran bir şey midir? Birkaç örnek verir misiniz?
Kimliğin iki renkli olması çok fazla sorun yaratıyor transların hayatında. Hormonla beraber değişiyor görünüşümüz, ben mesela genelde sakallı gezerim. Bankaya, notere, polise, hatta kargocuya bile kimlik göstermek durumunda kalıyorum ve o kimlik pembe. Görevli bir bana bakıyor, bir kimliğe bakıyor... Kimin kimliği diyor, aldın mı çaldın mı, niye kimliğin pembe vs. Bu vatandaşını afişe etmek, şiddetin önüne atmaktır. O kimliği verdiğim an zorunlu olarak görünürüm, orada transseksüel olduğum açıklamasını yapmazsam işlem yaptıramayabilirim, yaparsam insanına göre her şey gelebilir başıma. Sivil ölümle şiddet riski arasında seçim yapıyorsun diyebilirim. Niye değiştirmedin hala diye ayıplayan var, sanki oluyormuş da ben yapmamışım gibi… Ehliyet, pasaport da kullansam, fotoğrafım bana benzese de benzemese de kimseyi inandıramıyorum o kimliğin bana ait olduğuna; çünkü isim kadın ismi… Çünkü karşı cinsiyetten bir isim seçerseniz davanız kimlik değişimiyle ilgili olduğu gerekçesiyle reddediliyor ve isminizi bile değiştiremiyorsunuz. Bu yüzden unisex isim seçen çoktur bizde... Unisex bir isimle bile iş hayatında en azından patronunuzun, üstünüzün sizi idare etmesini ummanız gerekir, benim istemediğim buydu işte. Veya açılırsınız herkese; ama her gün çalıştığınız iş yerinde bir sürü göz ve soruyla uğraşmak da taşınır yük değil. Çalışma hayatından çok daha erken bir yerde başlıyor kimlikle ilgili sorunlar, aile hekimine başvurduğunuzda, muhtara gittiğinizde, evinize kargo geldiğinde... Ben telefon bankacılığı bile kullanamadım yıllarca.


9. Voltrans’ın kurucu ekibindensiniz bir de sanırım. Voltrans’ın nasıl bir ihtiyacın sonucu ortaya çıktığını ve neler yaptığınızı anlatır mısınız?

Evet, ilk adımları beraber attık :) Aslında çok insani bir ihtiyaçtı bence bizi bir araya getiren; hissettiklerimi, yaşadıklarımı anlattığımda onun duygularına tercüman olduğumu gözlerinde gördüğüm insanlarla konuşmaktı benim için Voltrans ilk başta, 2008’de. Her trans erkeğin kendini dünyada kendini kendi gibi anlayacak bir tek kişi olmadığına inanıp üzüldüğü bir dönem vardır, bunu artık hissetmemek demekti ki bu bir servet sayılır çoğu insan için. Aylarca sadece dertleştik diyebilirim, sokağı, insanları, davranışları, aileyi konuştuk. Bunu yaparken güç bulduk, birbirimizi güçlendirdik. Bilgilerimizi paylaşıyoruz; ama Türkçe bir şey bulmak mümkün değil, duyduklarımız, okuduğumuz gazete haberleri, halbuki yabancı dillerde neler neler var, çevirmeye başladık, bir yandan dayanışma derneklerinin desteğiyle hikayelerimizi anlatmaya başladık, görünür olmaya başladık yani. Bizim görünürlüğümüz başka insanlara cesaret verdi veya bilgi edinmek isteyip bize ulaştılar, büyüdük.

Film gösterimleri, sahne performansı, Voltrans’ın sözlü tarih çalışması, oradaki dernekler aracılığıyla başka illere gidip yaptığımız toplantılar gibi pek çok şey var… Şimdi bir bilgi bankamız bile var (www.transsicko.blogspot.com). STP (Transları hasta ilan etmeyi durdurun) gibi uluslar arası bir kampanyanın Türkiye ayağını organize eden iki oluşumdan biriydik, Transpride'ı bir başka trans odaklı dernekle beraber organize ediyoruz ve anayasa yapım sürecinde, eşitlik maddesine cinsel kimlik ve cinsel yönelimin eklenmesi gibi ulusal kampanyalarda da yer aldık, tabii sadece bu kadarla sınırlı değil, sadece bu konuyla değil dünyada olup bitenlerin tamamıyla ilgileniyoruz, kadına şiddete karşı kampanyalarda da yer aldık örneğin. Bireysel olarak yaptığımız aktivizmi de Voltrans’a mal ediyoruz çoğu zaman, ben ortaya bir şey çıkarırsam onu Voltrans’ın işi sayarım, Voltrans bir iş çıkardıysa bunu tüm trans erkekler için yapar, benim için Voltrans’ın ve aktivizmin anlamı bu.


Rüzgar Erkoçlar'la İlgili Ne Düşünüyorum

Açık ve birazcık da tanınan bir trans erkek olunca Rüzgar Erkoçlar'ın "Doktor Erol Bey" tarafından ifşa edilmesi üzerine konu hakkındaki fikrimi soranlar oldu. Ben konu soğuyana kadar bununla ilgili bir şey yazmak istemiyordum; çünkü bu süreci biraz bilen ve Ayşe Arman'a verdiği röportajı okuyan herkes Rüzgar'ın konunun kapanmasını istediğini satır aralarından veya ailesinin röportajından anlayabilirdi, konu üzerine üretilen her yorumun onun tedirgin, gergin geçireceği zamanı uzatacağını kendi gazeteci vukuatımdan biliyordum.İfşa edilmek biraz da hazırlıksız bir şekilde tanımadığınız dolayısıyla ne tepki geleceğini bilemediğiniz  birçok insana açılmanız demek olduğu için büyük bir psikolojik şiddettir. Yolda sürekli kimden zarar gelebileceğini tartarsınız, evde dursanız çevreniz,aileniz huzursuzdur huzur bulamazsınız, destek telefonları bile size olayı hatırlatan haliyle tramvanın tekrarlanmasına sebep olan bir çeşit yüke dönüşebilir. Hiç olmamış olmasını dileyerek, zamanı ifşanın öncesine almak veya görünmez olmak istemek duygusuyla geçirilen bu sürede destek telefonları da sizi avutmaz. O yüzden ne yorum ne destek herhangi bir şey yazmak istememiştim  Benim yaptığım gibi manevi tazminat davası dahi açmadığına göre bu konu gerçekten ortadan kalksın istiyor demek diye düşündüm. Birkaç hafta geçsin yazayım dedim; ama ziyan-ı sulb olduğu herhalde herkesçe malum, geçmiş yıllardan da şaklabanlıklarıyla hatırladığımız , kaybettiği popülerliğini fötr tüylü şapkaları, renkli ceketleriyle yani 14. yüzyıl soytarılarını andıran kılığıyla televizyona çıkıp kendince magazin muhabirliği, sansasyon tellallığı yaparak yaşatmak çabasındaki bu eski prodüktör şimdi de "o tüm ameliyatlarını olmadı" diye tekrar bir varta koparmış! Akıl küpü mübarek! Bir sürü trans erkek dahi tüm ameliyatın bir seferde yapıldığına ve 3 hafta sonra bu insanın röportaj verecek kadar ayaklanmış olduğuna inanmıştı; ama senden kaçmamış... Veya vicdanın kösele ki genç bir insana yaşattıklarını tekrar yaşatmakta bir beis görmemişsin. Delikanlıyı çok mu beğendin Erol bey, ameliyatlar bittiyse sevişmek mi istiyorsun, neden penisi seni bu kadar ilgilendiriyor?! Bu meseleye merak kabartanlar, siz? Yatağa mı gireceksiniz, merakınız neden?

Bu konudaki ana fikrim şu: açılmak kişinin tercihine bağlı olmalıdır, aksi kişilik haklarına müdahaledir. Bu konuda yorum üretmek, duyulmasını, yayılmasını sağlamak bu suça iştirak etmektir ki vicdanı olan kimse bunu yapmamalıdır.Kişinin ne olduğu, kendinini nasıl tanımladığı düşünülmeksizin kimliğe yapılan saldırı üzerine bir eleştiri yapılması gerekirken neredeyse herkes failin ayıbı yerine mağdurun durumu üzerine konuştu.Rüzgar "ünlü" diye trans erkeklerin simgesine dönüşmek zorunda değil, trans erkek aktivizmi yapmak bu bayrağı taşımak zorunda da değil. Rüzgar binlerce kişiden biri ve rahat bırakılmak istiyor.

İkinci mesele de şu: Bu zat-ı  ziyanın saldırdığı Rüzgar değil, bütün translar, trans kimliğin kendisi. Rüzgar şahsi olarak yapabileceği tek şeyi yaptı. Kişisel olarak zarar gördüğü bir şeyi; konunun kapanması ve kendini nispeten güvenli bir alana çekmek umuduyla; abartısızlığı ve doğallığıyla gerçekten hoş bir röportaj vererek haberi doğruladı. Böylece ülkede bir trans erkek gündemi doğdu ve kendini dünyada tek sana birçok trans erkek için bir ışık yandı. Toplumsal fayda olarak çok olumlu; ama kişisel alanda çok yıpratıcı bir durum ortaya çıktı böylece.

"Sıradan vatandaş" olarak sizin elinizden gelen saldırganı ifşa etmek ve onun ayıbını konuşmak, konuyu mağdurun talep ettiği gibi ondan ve özelinden uzak tutmaktır.

Aktivistler olarak bizim yapabileceğimiz, bu konuyu tekrar gündeme taşımaksızın psikolojik şiddetin yaygınlığını ve devletin korumasızlığını ifşa etmek ve buna karşı organize olmak, belki yeni girişimlerde bulunmaktır.

Özellikle trans erkek aktivistler olarak yapabileceğimiz, gündem bu kadar trans erkeklere odaklanmışken gerekirse insan üstü bir çabayla çalışıp, röportaj, metin vb. üretebildiğimiz her türlü materyali üreterek durumun müferit olmadığı ve sorunlarıyla beraber işleyen bu sürecin iyileştirilmesi gerektiği konusunda kamuoyu yaratmaktır.

"Etliye sütlüye bulaşmak istemeyen" trans erkekler olarak yapabileceğiniz de Rüzgar'ı kahramanınız olmaya, size destek vermeye veya aynı durumu yaşadığınız için sizinle arkadaş olmaya vb. hiçbir şeye zorlamamaktır.

İnterseksler ve Translar Hep Karıştırılıyor!

http://www.haberturk.com/yasam/haber/822911-deri-altindan-mucize-cikti adresinde görebileceğiniz geçen hafta çıkan bir haberi okursanız bir interseksüelin transseksüel olduğunu düşünerek Çapa'ya başvurduğunu ve herhangi bir ultrason tetkiki yapılmadan Çapa'da ilgili bölümde uzunca süre transseksüel olduğu düşüncesiyle takip edildi ve ancak iş mahkeme, ameliyat aşamasına geldiğinde şahsın interseks olduğunun anlaşıldığını göreceksiniz...

Çıldırmamak elde değil! Bu insanın iki yılına mal oldular, çevresine açılma sürecini baştan başa değiştirdiler, kimbilir ne kadar psikolojik yüke sebep oldular... Bunun sebebiyse 30yıldır bu konuda çalışmakla övünen hastanenin uyguladığı prosedürün körlüğü!

Sürecin baştan başa yenilenmesi ve yeknesak hale gelmesi, yasada görevli kılınmış (Türkiye'deki tüm eğitim ve araştırma hastaneleri) kurumlarındaki tüm sağlık personelinin de bu yeni ve doğru uygulamayla ilgili bilgilendirilmesi veya tüm bu prosedürün uzmanlaşmış bir poliklinik aracılığıyla yürütülmesi ve talepkar olan her vatandaşın devletten harcirah talep etme hakkı saklı kalmak şartıyla bu merkeze sevk edilmesinin sağlanması lazım!

Radikal'de Manşet Olan Röportaj

Ameliyattan sonraki gün telefonuma tanımadığım numaradan bir mesaj geldi: "berk bey merhaba, Radikal'den Bahar Çuhadar ben. Numaranızı  X şahış (güvenilir bir aktivist arkadaş)tan aldım. Uygun olduğunuzda konuşabilir miyiz?" Telefonla bile olsa aktivizm konuşmak için uygun bir zaman olmadığını düşünüyordum, bir yandan X, kafalı çocuktur, beni söylediyse bir bildiği vardır diye düşünmeden edemedim.Ameliyattan bir gün önce çıktığımı haftaya aramasını rica eder bir mesaj attım. Cevabı çok samimi buldum: öyle mi, size iyi istirahatler o halde, diye başlayıp "hafta sonu siz  ve bir ya da iki arkadaşın olduğu bir buluşmak yapsak diyordum..." diye bitiyordu. Ben de ameliyat için ankara'da olduğumu Voltranscak yapmanın mümkün olmadığını, X illa beni önerdiyse veya kendisi illa benimle konuşmak istiyorsa online röportaj yapabileceğimizi veya Voltrans'a paslayabileceğimi söyledim. Sorularımı mail atayım o zaman; ama Voltrans'a da hatırlatırsanız sevinirim mailime dönüş olmadı dedi. Mail adresim, blogumi  bilgi bankasının adresini verdim, ertesi gün blogun hepsini sondan başa okumuş dikkatle [dile kolay çoğu trans erkek yapmıyor bunu, "okudum da sakal ne zaman çıkıyo şimdi..." diye devam edenlere linkle cevap verecek kadar sinirlenmiştim bu yüzden bir ara, ben emek harcayıp yazıyorum, sen de emek harcayıp oku be arkadaş diye... baktım bilgiler hikayenin içinde kayboluyor, bilgi bankası için kolları sıvadım... Neyse] Alıntı yapmak istediği yerleri sorularını yolladı sonra fotoğraf paylaşmak ister misiniz dedi röportajda da açıkladığım sebepten vermek istemediğimi söyledim. Her sefer halimi hatırımı sorduğu bana prim yapacağı bir iş gibi değil de bağ kurduğu bir insan gibi davrandığı için taburcu olduğum gün 9 soruyu uzun uzun cevapladım tabii gazeteciliğin cilveleri gereği siz bu röpotajda çoğunu göremediniz; ama yine de "doğru bir dille haber yapmak da mümkünmüş demek" denen bir haber çıktı ortaya, herkesi mutlu eden bir haber oldu, üstelik manşet oldu! Bahar Çuhadar'a tekrar teşekkür etmek istedim buradan

Benim Çocuğum

Bir arkadaş nasıl olup da boy boy haberleri çıkan, yayınlandığı salonlar dolup taşan Listag üyelerinin belgesel filmi "Benim Çocuğum"la ilgili yazmadığımı sormuş... Ben ameliyatla uğraştığım için filmin tamamını izleyemedim, sadece Kıbrıs'ta 10 dakikalık bir ön gösterimini izlemiştim, o yüzden de yazmayı erteledim; ama sanırım trailer'ı paylaşıp -sonra güncellemek üzere- duyurmak en doğrusu olacak.

Ben daha tamamını izleyemedim; ama siz kaçırmayın: http://www.youtube.com/watch?NR=1&v=bwPLIl9eAmk&feature=endscreen

Annemin Açılması

Açılmanın evreleri vardır. Kendinize açılırsınız, sonra ikinci bir kişiye ki çoğu zaman bu sevgili veya aşık olunan insan falan olur, eğer bu seri böyle devam ederse daha geniş bir çevreye ve belki sonunda da aileye açılırsınız.... Ama Listag aile grubu sayesinde öğrendik ki bir de ailenin açılması diye bir süreç var. Ailemle kaydettiğim aşamayı daha önceden okuduysanız annemin babama nazaran hep biraz daha önden gittiğini ve bunda Listag annelerinin büyük payı olduğunu mutlaka biliyorsunuzdur. Hayatım boyunca da öyle olmuştur, annem sanki hayatı bana bağlıymış, tek varlığı benmişim gibi tutunmuştur bana. Halbuki mesleğinde de başarılıdır, sosyaldir... Belki hastalığım yüzünden, küçüklükten beri çok ölüm tehlikesi atlattığımdan benim sağlığım söz konusu oldu mu dünyayı bir kenara bırakır. Benim için herkesle, benimle bile papaz olur, hiç düşünmez : D Nitekim babamla da oldu, babamın kabul sürecinde destekleyici davranmaması 13-14 yılır "sen mesleğini eline al diye bekliyorum çocuğum" diyen annemin sonunda bu ilişkiye son vermesine sebep oldu ve geçen bahar tamamen ilişkilerini kestiler. O yüzden bu konunun başlığı "annemin açılması". Annem daha önce de açılmıştı ve yazmıştım; ama tekrar yazmamın sebebi bu seferkilerin farklı olması (Eğer aileyle ilgili tüm süreci okumak isterseniz aile etiketiyle derlenmiş yazılara ulaşabilirsiniz)...

Ameliyattan önce annem her şeyle tek başına ilgileneceğini düşündüğünden bir hayli kaygılıydı, sevgilimle tanışmışlardı ama hastanede ne kadar yardımcı olabileceğini bilecek kadar tanımıyordu, ben hiçbir şüphem olmadığını söyledim, anlatmaya çalıştım, nispeten yatıştı; ama belli ki başka şekillerde destek almaya ihtiyaç duyuyormuş ki yeni yeni samimi olduğu; ama temiz ve iyi insanlar oldukları her hallerinden belli olan okuldan bir arkadaşıyla onun eşine açılmış onların evlerinde rakı- yemek- muhabbet sırasında... Onlar da destek vermişler, annem bir öyle rahatlamış... Ameliyat günü de destek için gelmişler sağolsunlar, bana da yıllardır tanıyor gibi sıcak davrandılar, hatta sevgilim annem ben mangala davetliyiz ben iyileşince :D (tekrar kıç,tahta, tütütü)

Daha güzeli de şu... Köşe Kapmaca hikayesini hatırlarsınız? Oradaki hacı dede komşuyu, onun bir de konuşkan mı konuşkan, kendi de hacı bir kızı var annemin yaşlarında...Hacı dedeye geçen yıllarda Alzheimer teşhisi konduğu için ara ara kalıyor, annemle de sık sık görüşüyorlar, yani köşe kapmacadaki en ciddi rakiplerimden biri kendisi >:) Taburcu olup eve geldikten sonraki cumartesi, sevgilim de geldi, öğlen yemeği yiyeceğiz hatta tam annem gitmesin diye ekmek almaya gitti bir dakika geçti ki kapı çaldı. Kesin başka biri... Annem bir açtı ki... Hobba! Benim rakip, kulak kabarttım annem gel canım gel diye içeri buyur ediyor! Anlayamadım bile, oturma odasına girdiler, kapıyı kapattı... Sevgilime mesaj atıp durumu anlattım, "ya sen gelince haber ver, ben seni sessizce içeri alayım ya da naapalım bilmiyorum, anlamadım ne yaptığını dedim" O da ben geldim demez mi baktım annem kapıyı açtı kapattı belli ki mutfaktan bir şey almaya gidiyor, hemen doğruldum gittim, kapı açılsa da beni görmeyeceği bir yerden pıss pıss "ne yapıyorsun, almış ekmeği, ne yapayım ben?!" dedim, "şimdi anlatıyorum çocuğum ben, sen sakin ol, yat sen..." dedi beni öyle şaşkın bıraktı girdi içeri. Oradan biraz dinledim, annem çok yüksek sesle konuşmaz ama arkadaşı mikrofonlu gibidir: "Canım sen bunu benden neden sakladın aşkolsun, ben biyologum biliyorsun, bunlar çok doğal şeyler (...) xxy var, xxx var ki o muazzam bir şey gerçekten (...) Rabbim (...) çeşitliliği bunlar..." gidip kapıyı açtım, oturduk yemek yedik sevgilimle; ama hala nasıl davranmamız gerektiğinden emin değildik, ses yapmak istemedikçe kapı çarptı, mikrodalga öttü falan... Bir yerden sonra "amaaan battı balık yan gider" dedik biz de. İlk, kapı çarpınca annemin "arkadaşıdır" dediğini duydum sanki, yahu iki dakikada sevgilime kadar nasıl anlattı bu kadın diye düşünüyorum, aklım almıyor. Bunca yıllık aktivistim böyle performans görmedim xD Neyse biz yerken mutfağa geldiler baktım annemin yüzü gülüyor, öyle kocaman değil; ama rahatlamış... Sonra hacı biyolog teyze biyolojiyle teolojiyi birleştiren müthiş laflar etti: "Bedenimiz ceset olup çürüyor, değil mi? Börtü böcü yiyor. Ama ruh hesap veriyor, önemli olan ruh, önemli olan nasıl bir insan olduğun..." falan filan... Yakışıklı da olmuş, dedi, sevgilimle de hoş beş etti, acelesi varmış gitti sonra; ama bana kalırsa annem açılma konusunda kendi tarihini yazdı

Kadın Organlarına Veda

Sağlık sorunumun ameliyatları nasıl etkileyeceğini bilmediğimiz için hematologumun önerisine uyarak meme ameliyatıyla rahim ve yumurtalıkların alınması ameliyatını ayrı ayrı olmama karar vermiştim. Şubat 2011'de çok başarılı bir meme ameliyatı geçirdikten sonra alt operasyonu olmak istediğimde de türlü bürokratik zorlukla uğraşmam gerekmişti; hatta bu o kadar zor ve uzun oldu ki ailem "ameliyat olsan da kimliğini alsan artık" der olmuştu:) Neyse, gel zaman git zaman, bürokratik engelleri aşıp hastalığım için uygun olan takvimi belirleyip doktorla görüştüm. Tam yatacağım, acil vaka çıktı, hoop takvimdeki bir sonraki ameliyat olabileceğim güne yani 26gün sonraya kaldık! Keramet Şubat'ta herhalde, 2 yıl önceki ameliyatın yıldönümüyle bu ameliyatı olduğum ameliyatın arası 3 gün : D

Ameliyattan önceki süreci tabii her zamanki gibi araştırmayla geçirdim, endokrine gittim, internet başında saatler harcadım: nasıl yapılacak, SGK karşılayacak mı, ağrı olur mu, ne olur, ne gerekir, sonrasında ne yaşarım... Tonla sorum vardı; ama hiç endişem yoktu. Annem sık sık "iç organların alınacak, ne biçim ağrıyacak biliyor musun, bak gör, ben  seni sezaryenle doğurdum o bile nasıl bir acı, tenekeyle karnını kesiyorlar gibi..." diyordu, sahte sahte gülüyordum, "herkesin ağrı eşiği farklı anne, ben sordum arkadaşlara, 1ay ağrı çektim diyen de var 1 hafta ağrı çektim diyen de var, hem önceki ameliyatta hiç ağrım olmadı, biliyorsun, ağrı eşiğim yüksek benim" diye yatıştırmaya bakıyordum. Aklımdaki şuydu açıkçası: "ağrırsa da ağrır ulan... Bu ağrımasa bundan sonraki ağrıyacak zaten, 3 yaşında böbrek taşı düşürmüş insanım, sıkarım dişimi en kötü, ne yapalım" Tek odaklandığım hastalığım için en doğru zamanda, en temiz hastanede ve en doğru yöntemle olsun... 3 gün önceden diyet bile yaptım :D Çünkü biliyorum, aynı bir önceki ameliyattaki gibi, bu ameliyatta bir sıkıntı çıkarsa bir sonraki ameliyat için annem daha çok endişelenecek, korkacak... Neyse, annemle çantalarımızı hazırladık, gittik, yattım, oldum, çıktım... Fakat bu sefer narkozun dozundan mı cinsinden mi ne çıkar çıkmaz kendime gelemedim, birkaç saat uyudum, düzenli yapılan ağrı kesiciler bana hayli hayli yetti, ağrı çekmedim, iki gün sonra da hastalığımı tetikler diye ağrı kesicileri tamamen kestiler, ona rağmen ağrım olmadı... Bir tek az az da olsa  kanama günlerce sürdü, o da normalmiş. Fiziksel olarak bu ameliyatın beni zorlayan tek yanı, herhalde hayatımda hakkıyla yiyip hiç sindirim problemi çekmediğim için gaz sıkıntısı oldu. O da normalmiş; ama ben yadırgadım işte, 3. günden itibaren yavaş yavaş, 6. gün neredeyse tamamen normale döndü halbuki... O derece yaşamamışım hani :) Neyse bunu uzatmayayım, hoş değil :)

Duygusal olarak ne hissettirdiğini soracağınızı tahmin ederek sizi yanıltsın diye bu başlığı seçtim.3,5 yıldır düzenli hormon kullanıyorum, dolayısıyla bana o organların orada olduğunu hatırlatacak adet gibi şeyler bile hayatımdan çıkalı çok oldu, üstelik hiçbir zaman bağ kurmadığım organlardı onlar. Varlıklarını hissetmediğim gibi şimdi yokluklarını da hissetmiyorum. Yaşadığım şeyin tam karşılığı cerrahi menopoz, buna bağlı olarak sıcak basması gibi şeyler yaşadım iki kere veya kan kaybına ve alyuvar hücrelerinin azalmasına bağlı olarak ara ara ayaklarda üşüme, şöyle deriiin bir nefes alma ihtiyacı falan... ama o kadar işte. Yıllardır hep söylüyordum: benim umurumda değil o organlar, kalsa da doğum yapacak değilim; ama olur, isteyen olur... Devlet dayatıyor diye aldırmak zorunda olmaya karşıyım bu yüzden. Ben kendi kararımı verdim, diğer trans erkekler de kendi kararlarını verme hakkına sahip olsunlar istiyorum, duygusal bir yanı yok yani bu konunun benim için. Benim bu ameliyatla ilgili tercihim aldırmak, bir anlamda şarta uymak olduysa da zorunlu kısırlaştırmaya karşıyım o yüzden bir aktivist olarak doğru olanı savunmaya yani zorunlu kısırlık şartının kaldırılması için çalışmaya devam edeceğim bu yüzden.

Hacettepe'de Adli Vaka Olmak

Bir önceki yazıda Adliye'den psikiyatriye tekrar sevkimi yazmıştım. Adli vakalara Dr. Yasemin bakıyor diyerek randevu günü vermişlerdi. "Bir haftaya alırım yeni raporu" derken bir hafta sonra randevu günü beklemekle geçti. Gün geldi, gittim. "Giderim doktorla görüşürüm, Koray Hoca (Psikiyatrinin cinsiyet geçiş kurulundaki üyesi) zaten beni tanıyor, raporumu çoktan almışım, hemen yenilerler" diyorum içimden. Doktora dosyamı uzattım baktım yeni bir "izlem kağıdı" çıkardı, dosyaya taktı. O an uzayacağına dair ilk kez işkillendim doğrusu. Başladı baştan: Ne yaparsın, ne zamandır bla bla bla... Hiç de hoşlanmadım kadından, yılgın, ilgisiz bir hali vardı. Bakın, dedim, ben buraya 2008 Aralık'ta geldim ilk Prof. Aylin Hoca'yla görüştüm, raporumu 2011 Ocakta aldım, 2011 Şubat sonunda burada mastektomi geçirdim. 5yıldır aktivistim, Koray Hoca beni tanır, bu raporların 5 yıl geçerli olduğunu biliyorum, tek istediğim bu raporun geçerli olduğuna dair bir yazı. Biraz atarlı ve ukalaydım açıkçası, her şeyle baştan uğraşmaya niyetim yoktu, sene bitmeden kimliği alacağıma inanıyordum ve blogu takip ediyorsanız biliyorsunuzdur hep kendini telkin edip sabretmiş, bana ulaşan herkese de en çok ihtiyacı olan şeyin sabır olduğunu söyleyen biriyim...Yıllarca birçok şey için sabrettikten sonra bir kez daha sabretmek istemiyordum. İstemiyordum yani, çok net!

Adli vaka olarak geldiğim için bu beylik soruları sorması ve cevapları not etmesi gerektiğini, zaten Koray hocaya danışacağını fakat onun da izinli olduğunu söyledi. Aha dedim bu iş uzuyor gene! Neyse usulüne göre kısaca anlattım, 20 dk.da hallettik ki zaten onun da fazlası için bir arzusu yoktu, bana sürekli beden diliyle verdiği mesaj buydu. Doktorların çalışma şartlarını biliyorum; ama bence bu herhangi bir psikiyatri servisinde yaşanmaması gereken bir şey... Neyse. Koray hoca dönünce ben sizi arayacağım deyip numaramı aldı. Çıktım, hemen Koray hocaya mesaj attım, anlattım, aradı, belki tekrar kurula girmem gerekeceğini söyleyince yıkıldım. Kurul başkanına sormam gerek emin değilim, ben gelince konuşuruz, halletmeye çalışırız, dedi, her zamanki gibi ilgili ve yatıştırıcıydı... Çok teşekkür ettim ve bekledim. Geldi, tekrar kurula girmem gerektiği kesinleşti, psikiyatriyle tekrar görüşmedim ama diğer bölümlerden tekrar konsültasyon istediler, tekrar Kadın Doğuma ve Endokrin'e gitmek zorunda kaldım. Özellikle kadın doğum çok saçmaydı elbette; ama oraya girmeme gerek yok. Daha önceki maceranın aynısı işte: hasta nerede, bekar mısın, bakire misin bilmem ne! Neyse kurula girip yeni raporu alana kadar Ocak sonu oldu! Kaç ay yine bekledim! Şanssızlık işte... Ama her şerde bir hayır var galiba. Tam gün yasasından sonra Kadın Doğumdan kimse kalmamıştı kurulda diye yazmıştım ya, kurulda beni tanıdıkları için ameliyatım için Kadın Doğumdan bir doktordan ricada bulunacaklarını, sağlık sorunum yüzünden başka yerde ameliyat olmama gönüllerinin razı olmadığını söyledi kurul başkanı, hani şu ilk tanıştığımızda canımı sıkan Endokrinci kötü polis! Nerden nereye... Raporu tekrar adliye'ye götürünce de duruşma tarihi aldım. İsim ve cinsiyet değiştirme için beraber dava açtığım ve isim davalarına bir sürü insan bulunduğundan zırt pırt yapılmadığı için 5 Mart 2013e tarih verdiler... iki günüm var yani :)

Asliye Hukuk'ta İlk Mücadele

Bu yazıyı yazmayı bir süre erteledim, biraz olaylar gelişsin de öyle yazayım diye. Malum adalet sistemimiz biraz âtıl. Neyse...

2012 Eylül sonuydu; -şu anda Ankara'da ikamet ettiğim için- ve isim değiştirebilmek için ikametgahınızın olduğu yerin Asliye Hukuk Mahkemesi'ne başvurmak gerektiği için Ankara Adliyesi'nin yolunu tuttum. Tabii önceden internetten nelere ihtiyacım olacağına bakmış, ilk olarak hukuk 4. sınıf bir arkadaşın yardımıyla dilekçemi hazır etmiştim. Sonra evrakları toplamaya başladım:

  • (haliyle) ikametgahım (onu alırken sorun olmadı)
  • Hacettepe'den aldığım transseksüel yapıdadır raporum ( o zaten cepte)
  • Vukuatlı nüfus örneği (alırken senin mi benim klasiğinden başka sorun yaşamadım. Nüfus cüzdanı fotokopisi değil bu belge gerekiyormuş illa; ama kafa kağıdının da aslı da yanında olmalıymış, o kısmı hakimin yanına gidince anladım)
  • İki fotoğraf (bu kısmı da anlatırım
  • Tabii para da (farklı farklı fiyatlar duyduğum için yüklü gittim hatta)
  • (Trans kadın arkadaşlardan istendiğini bildiğim için) Sicil Kaydı da alayım buradayken dedim. Bir sıra var ki allah allaaaah! Ben diyeyim 5 tur dönüyor siz deyin 6, koca bahçede bir kalın bağırsak mübarek! Sevgilimle bekliyorduk  (onu da anlatacağım), sıkılmayız neyse dedik; ama sistem kilitlendi mi! Millet galeyana geldi, bağrış çığrış... Ben pembe kimliği yıllardır hiç yanımda taşımadığım için o gün de yanıma almak aklıma gelmemiş, zaten tırım tırım bekliyorum bu ismin sicil belgesini bana verecekler mi elimdeki vukuatlı nüfus örneğiyle diye... Yine "senin ismin mi" öyle mi böyle mi uzayacak diye gerginken bir de 4saatlik bekleyişin ardından tam sıra gelecekken sistem gidince aldı bizi bir gülme :D Sinirlerimi oynadı yani, neyse sistem çalıştı, memura "ya sadece vukuatlı nüfus cüzdanı var yanımda ama..." derken her nasılsa kadın hiç sormadan verdi kaydı. Oh dedik;ama o gün bitti tabii.

Neyse efendim, başka bir gün bu tomara dilekçeyi de ekledim gittim tevzi denen yere, sıra al, bekle... Sıra geldi, memur aldı kağıtları:

- Neymiş? İsim değiştirme...
- Evet
- ...... ...... .... ( ismimi okudu, yandaki memur hooop kafayı çevirdi) ha, cinsiyetle beraber, tamam (Yandaki iyice bir merağa geldi, yüzüme bakıyor, inceliyor, gözünde cık cık cık cinsinden bir bakış, bu arada işimi yapan memur gayet pozitif devam ediyor) Sicil Kaydı neden koydun buna gerek yok ki.
- Bizim davalarda bazen isteniyor. Suçlu olduğumuz için cinsiyet değiştirmek isteyebiliriz diye mi düşünüyorlar nedir (yan bankodaki uyuz kadına rağmen açık ve rahatım)
-Olur mu canım öyle şey... Şimdi sıraya koyalım; dilekçen... Ama numaranı yazmamışsın, onu bir yaz, tamam.
- Bitti mi?
- Bu kağıtla vezneye gidiyorsun... (yan bankodaki hala bakıyor, artık gitse de sorsam, konuşsam diye kıvranır halde ama) makbuzunu, dosyanı alıp tekrar bana geleceksin.
- Dosyayı nerden...
-... Vezneden söylerler.
- Peki, teşekkürler.
Gittim, aldım bir dakika içinde hepsini geldim geri, Yan bankodaki uyuz memur sanırım boş kalamamış, bir-iki cümle sorabilmiş ki hala kıvranır halde. Ben de ah diyorum sıram ona denk gelse de bir ağzının payını versem şunun... Gelecekti de; ama tatlı memur "ben alayım seni" dedi, işlemlerimi tamamladı:
- Hakkında hayırlısı olur umarım, dedi çok içten. Ah, böyle memur da var işte, dedim içimden, "çok teşekkür ederim". Raporun da var hemen sonuçlanır, endişe etme, dedi. Gülümsedim.
-Sağolun, bununla nereye gidiyorum şimdi?
- 10. Asliye Hukuk kalemine çıkıyorsun, hepsini ver onlara, dedi.

Gittim verdim. Kalemde de duruma aşinaydılar, yardımcı oldular. Gel gör ki fotoğrafın son 6 ayda çekilmiş olması gerekiyormuş, "bak şurada bir yer var, hemen git de çektir mesai bitmeden" dediler, sıcakta koştur koştur oraya gittim, çektirdim geldim. Kalem aldı beni "gel, hakim beye gideceğiz" dedi. Kürsüde oturuyor 60larında bir amca, ben kapının orada durdum, kalem yanına gitti, anlattı. Dilekçeye bir göz attı. Adımı okudu "sen misin?" dedi, "evet" dedim. Tabii ben gömlek, şort, sakal... "Senin adın mı?" dedi bir daha... Yahu amca...! dilekçe de insanlar inanmıyor, kimliği çalmış muamelesi yapıyor yazmışım zaten, hadi o kadar okumadın o an diyelim rapor da orada, neyini soruyorsun?! diye bana bir geldiler. "Yaklaş bakayım. Nüfus cüzdanını ver bakayım" demez mi bu sefer de :D "Yanımda üniversite kimliğim var" dedim, "TC falan yazıyor..." dememe kalmadı "o olmaz, neden nüfus cüzdanın yok yanında, al bunu, nüfus cüzdanını al, yarın gel" dedi, gönderdi beni... "La havleee" de dedim kendime de kızdım " be salak ne olur ne olmaz diye bugün bari almayı akıl etseydin ya" diye... Neyse ertesi gün bu sefer kimliği cebe atıp gittim, kalemle bu sefer hakim odasına gittik, kalem tekrar kağıtları verdi, hatırlattı. "Evet, okudum ben o dilekçeyi. Ver kimliği" dedi, kimliği uzattım. Bana bakıyor, kimlikteki fotoğrafa bakıyor (hormondan önceki bir fotoğrafım), dilekçedeki fotoğrafa bakıyor, bir daha bir daha... Bana geldiler tabii... Ya ben dilekçede ne yazdım, sen hakimsin, yoldaki adamın yaptığını, banka memurunun, kargocunun yaptığını yapıp beni rencide etme işte! Sen bari etme! Kaç yıllık hakimsin belli, hiç mi denk gelmedin!

Şans bu ya belli ki denk gelmemiş, davayı kabul etti; ama beni tekrar Hacettepe'ye yolladı, neymiş efendim raporum eskiymiş, bir yılı geçkin rapor olmazmış. Benim rapor da 14 aylık mı ne o zaman. Kalemle beraber çıkardı bizi dışarı, kaleme diyorum ki " ben biliyorum, 5 yıl geçerli bu raporlar", "hakim bey öyle dedi yapacak bir şey yok" diyor, çekiniyor. Neyse, dedim, Hacettepe beni tanıyor, aynı raporu yeni tarihle verece atla deve değil ya, bir haftaya alırım çok çok" Elime bir mahkeme yazısı verdi kalem, "adli vaka olduğun için mühür vuracağız; ama bugün geç oldu, hastaneye yetişemezsin, nasıl olacak?" dedi. "Şurası zaten, yetişirim belki, vurun siz" dedim. Vurdular, koştum gittim, ancak belgeyi psikiyatrideki daha önceden beni tanımayan bir doktora verip gün alma fırsatım oldu. Böylece damgalı gezmekten kurtuldum. Hastane macerasını ayrıca yazacağım

Trans Erkek Bilgi Bankasi Yayında

Dünyada yalnız olduğunuzu sanıyorsunuz, google'a kadından erkeğe yazdınız veya transseksüel yazdınız bu blogu buldunuz! Artık biliyorsunuz ki dünyada sizinle aynı şeyleri yaşamış biri var... Ama tabii mesele bu kadarla bitmiyor, madem cinsiyet geçişi yapılabiliyormuş, siz de yapmak istiyorsunuz da nasıl yapılır nereye gidilir hiç bilmiyorsunuz, aklınızda sorular sorular...

Veya bu durumda bir tanıdığınız var, anlamak istiyorsunuz

Veya Rüzgar Erkoçlar haberlerinden sonra bu insanlar nasıl süreçlerden geçer diye  meraka düştünüz


Artık herkesin aklına takılan soruları cevaplamak iddiasında; ama daha çok da kadından erkeğe transseksüelleri bilgilendirmek amacıyla bilgileri bir araya toplayan, bilgi bankası niteliğinde bir adres var!

               www.transsicko.blogspot.com

bilgi bankasının gelişmesine yardımcı olmak için kısa ve net sorularınızı transsicko@hotmail.com adresine yollayabilirsiniz