Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, aldığı kararda sünnetin "erkek çocukların fiziksel bütünlüğünün ihlali" olduğu sonucuna vardı. Erkek çocukların sünnet edilmesinin "tıbben meşru olmadığı" savunulurken, sünnetin insan hakları sorunu olarak tanımlandığı anlamına geldiği belirtildi.
Kararda, sünnetin yasaklanması çağrısı yer almıyor. Buna karşılık erkek çocukların sünnet edilmesinin "tıbben meşru olmadığı" görüşüne yer veriliyor. Sünnet konusunda dini uzmanların da katılacağı toplumsal tartışma isteniyor. Raporda, Müslüman ve Yahudilerin de sünneti sorgulamaya başladıkları belirtiliyor.
Benim bire bir şahit olduğum, yakınında bulunduğum tek sünnet olayı, benden küçük kuzenimin kilosu sebebiyle bekletilen sünnetiydi. Sanırım hazırlık sınıfını bitirdiğim yazdı... O 11, ben 12, onun bir büyüğü on üç, en büyükleri herhalde 17 yaşındaydı. Bizden ufak olan kuzenler hep ilkokul öncesi yaşlardalardı. Kuzenim, anne tarafında tek erkek kuzenim olduğu için bu konu hayli büyümüştü.
Biz iki kuzen çok iyi anlaşırdık, hatta -daha önce anlatmıştım- annem kardeş istediğimde o ve kardeşleri için "kardeşin onlar senin" diyerek avutmuştu beni küçükken, o kadar yakındık; ama bu kuzenim başka, yaşımız yakın olduğu için değil, uysal, çok sevgi dolu, naif bir çocuk olduğu, beni çok sevdiğini bildiğim için severdim onu. Bir de oyun arkadaşı olarak en yakın onu görürdüm kendime, ister cinsel kimliğe bağlayın bunu ister başka bir şeye... Benim bildiğim hiç cinsiyetlere göre ilişki kurmadığımız... Bir tek benim onu erkekliğinden ara ara ve tamamen gizli gizli kıskanmam hariç. O kadar iyi bir çocuktu ki, kıskançlığıma yenilip onu incittiğim zaman nedenini fark etmezdi bile, ben kendimi fark eder kahrolurdum, üzülürdüm beni o kadar içten seven birine ettiğim çocukça eziyetler için...
Hatırlıyorum da hep iştahlı bir çocuk olan kuzenim 9-10 yaşından itibaren yani "sünnet olmadan önce kilo versin" denilen yaştan sonra, "soyadımızın devamı, dedesinin adını yaşatacak" diye onu koruyup kollayan ananem tarafından bile " herkes oldu sen... " diyerek rencide edildi, uzun bir süre neredeyse her sofrada şiddet gördü... Tabağı önünden alınıp yemeği azaltıldı, ekmeğe uzanan eline vuruldu, o iyi çocuk, ergenliğe girmek üzere irice bir oğlandı o zaman... Ve isyan eden sesi 3katlı aile apartmanında ilk o zaman duyuldu.
Biraz olsun kilo verdiğinde ilkokulu bitirmişti. Sünnet evde yapıldı, insanlar hınca hınç eve doluştu, giriş katta olan evlerinin sokağa bakan salon penceresinin önünde bile insanlar birikmişti. İki parça olan salonun bir kapıyla ayrılan bölümüne yatak hazırlanmıştı, sünnetse camın olduğu ana salonda yapılacaktı. Kuzenim bir sandalye veya koltukta oturuyordu, önünde bir sünnetçi, etrafında ayakta dizilmiş insanlar... Ben ilk iki halkanın dışında ayrı bir yerde duruyordum. Ordan bile kuzenimin gerginliğini hissediyordum, aslına bakarsanız gergin gergin gülümseyen yüzü bugün hala gözümün önünde. Tuhaftır herkes gülümsüyordu, manasız şakalar dönüp duruyordu. Tam bir curcunaydı. İşlem başlayacak gibi olunca halkaya yaklaştım, yüzünü tastamam o zaman gördüm kuzenimin, eteklik açılırken gözlerimi oraya indirecektim ki mutfaktan nasıl olduysa gelmiş olan annem ve başka bir sürü insan beni halkadan uzaklaştırdı, bakmayayım diye... Halbuki ben kuzenimin pipisini zaten görmüştüm önceden.... Canım sıkılarak uzaklaştım. Ben odadan çıkarken kuzenimin sesi gürül gürül, endişeli, bağırmaya teşneydi. Sonra ne yaptım pek hatırlamıyorum, belki gene hastaydım, yoksa sanırım hatırlardım... Bir süre sonra içeri gittiğimde kuzenimi yatağa almışlar, yüzünde yorgun bir gülümseme, babam dahil birtakım adamlar eteğin altına ara ara ellerini sokuyorlar, biri etekliği kaldırıyor falan, keh keh gülüşler, demşek derler bizde, sulu sepken şakalar, hareketler... Hep silik silik anılar gözümde... Sonra bir tabak getirdi biri, "keşkek bu, ye" dedi. Bulamaç gibi gri bir şey, benim en seçici olduğum zamanlar, hele de hastaysam zaten iştah sıfırın altında... Dudak büktüm. Sevapmış, bi kaşıkmış derken bir kaşık ucu kadar tattım; ama hoşuma gitmedi. Kulağıma önceden çalınan pipili pilav lafları vardı, önyargılıydım. Tabakta pilavla, bu keşkek dedikleri şey yan yanaydı... İşkillendim. Babama mı hatırlamıyorum, birine sordum "ne demek keşkek" dedim, "pipisi var içinde" dediler! Aman yarabbi! O yaştaki kafamla düşündüğüm şuydu: Sünnet yapılması gereken bir şeydi, dindi, sağlıktı falan; ama hazır yapılmışken bu kadar insan da yemek yiyecekken yemeğe mi katıyorlardı?! Nasıl kızmıştım anlatamam, ölürüm de yemem dedim, direttim, düğün hali çok üstüme gelmediler... Sonra Ankara'ya döndük. Meğer annem keşkek de getirmiş, hastayım, o bana iyi gelecekmiş, yiyeceksin yemem, ye, yemem, yiyeceksin, istemiyorum... İlla yedirecek! Sordum, saçmalama konur mu o, dedi. "Konsa bile küçücük bir şey o koca kazan pişti görmedin mi sen" falan diyor, şüphem bitmiyor, "et var içinde sen seversin ye" diyor ama hem tadı berbat geliyor, hem zaten görüntüsü bulamaç, hem hastayım, iştahsızım... "Çok güzelse sen ye!" falan diyorum; ama annemden kurtuluş yok. Birkaç kaşık annemin zoruna belki yedim, her gındımda midem alt üst ola ola... Ve hala bunları hatırlıyorum. Üstelik sünnet olan ben değildim. Kuzenim tüm bunları hatırlıyor mu bununla yüzleşti mi bilmiyorum... Ama bu kadar tramvanın bir çocuğa fazla penis derisine rağmen penisini temiz tutmayı öğretmekten daha kolay olduğuna inanmıyorum. Bir erkek evlat hayatıma girerse sünnet ettirir miyim bilmiyorum; ama ona ne eğlencesi ne ezası bunların hiçbirini yaşatmak istemiyorum.