Middlesex

2003 Pulitzer Edebiyat Ödülü'nü kazanmış 640 sayfalık bir roman bu... "Uff, 640 sayfa! Hayatta bitmez" demeyin, iyi bir okuyucuysanız bir haftada bitirmeniz işten bile değil; çünkü kitap çok akıcı. Ana kahramanı bir interseks olan ve Uludağ'dan Amerika'ya göçen Rum bir aileyle ilgili güzel de bir tarihsel arka planı olan bu romandan çok şey öğrenebilirsiniz. Tarihsel bir çok arka planı çeviren Solmaz Kamuran da güzel çevirmiş... Okuyun, kaçırmayın

Sakal Kesimi İçin Bazı Öneriler


Kadınlar canı sıkkın olunca ya alışverişe ya kuaföre diye bir laf var ya... : D  Dişi bir biyolojiyle doğmuş olmamla alakası olduğunu sanmıyorum; ama ta bebeklikten beri ne zaman canım sıkılsa saçımı keserdim. Makası elime alır önünden biraz sağından biraz sonra onları bir tuvalet kağıdına sarar çöpe öyle atardım, üstüne de birkaç tuvalet kağıdı daha, böylece annemin fark etmeyeceğini umardım; çünkü her fark ettiğinde kızardı. Bazen birkaç tel bile kesmiş olsam anlardı, nasıl beceriyordu bilmiyorum. İlginçtir makas benim hayatımda hep ilgimi çeken hoşuma giden bir obje olmuştur. Diş buğdayı yaparlar ya bebeklere, önüne çoğu zamanda cinsiyetine uygun olduğu düşünülen mesleklere göre birkaç obje koyarlar hangisini eline alırsa ileride onunla ilgili bir meslek yapacağı düşünülür. Benim de önüme koymuşlar: ceket, makas, başka ne koydular bilmiyorum ama ben makası almışım. Diş buğdayından kalma bir fotoğrafım var, belli ki çok bunalmış ve kızmışım elimde makas adeta Çaki! : D Oradaki haminneler aa terzi mi olacak yoksa demişler tabii; ama alakası yok, fotoğrafa bakarsanız seri katil olacak gibi duruyorum daha çok : D Neyse... Hala ne zaman canım sıkkın olsa saçımla uğraşırım. Ama hem saçıma yaptığım müdahaleler çoğunlukla başarısız olduğundan ve elbette son iki yıldır epeyce sakallı bir adam da olduğumdan saçımdan çok sakalıma sarıyorum artık. Bugün de öyle bir gün, yarın Hacettepe Kadın Doğumda randevum var ve bu işlerden o kadar bıktım ki aynada bir haftalık sakalımı görünce onu kesip biçmek için dayanılmaz bir istek duydum. Sanki onlarla beraber tüm bu bunalmışlığımdan da kurtulacakmışım gibi geldi ve aldım makinayı elime daldım ormana : D Oradan biraz buradan biraz, şöyle mi yapsam böyle mi yapsam derken geçen gün gördüğüm trans tıraş videosu geldi aklıma, güldüm. Bu blogu takip edenler sanırım Aras'ı da tanıyorlardır, trans erkekler için iyi şeyler yapmaya çalışan başka bir trans erkek aktivist o da; ama bilmiyorum yeterince önemsemiyor mu, az düşünerek mi hareket ediyor bilmiyorum; ama çıkardığı işlerde hep sorunlu gördüğüm bir şeyler oluyor. Bu da öyle bir video, çok da doğru traş olmadığını biri ona söyleyebilir mi?? Her neyse. Bu yazı umarım oradaki eksiği kapatır. 

  1. Öncelikle jilet kullanmayın! Jilet sakallarınızın daha hızlı çıkmasını sağlamaz; ama cildinizi çok yorar. Özellikle testosteron iğnesi kullanıyorsanız, yağlı bir solüsyon olduğu için biraz sivilce yapması çok yüksek ihtimaldir, jilet kullandığınızda bu ihtimali arttırırsınız. Makina alın. İşinizi görecek bir makina "30 saniye süren" tıraşlar olacaksanız bile uzun vadede daha ucuza gelir, cildinize daha az zarar verir. Üstelik uygun başlıklarla her boy tıraş yapabilir.
  2. Yok, jilette ısrarcıysanız, azcık paraya kıyın mac3 veya wilkinson 4 bıçaklı alın; bunlar cildinize vereceğiniz zararı azaltmaya yardımcı teknolojilerle üretiliyor, Permatik falan alıp yazık etmeyin cildinize..."Erkek sosyalleşmesinden geçmediğiniz için tıraş olmayı bilmiyorsanız" veya babanızı  falan izlemediyseniz tıraş reklamlarını izleyin, nasıl tıraş olunacağını öğrenmek için yeterlidir (jilet yan veya ters tutulmaz, hep aynı yöne doğru uygulanmalıdır "biraz da yanlamasına alayım iyice temiz olsun..." gibi  kafalara girmeyin, özellikle sakallarınızın çıkış yönünün tersine uygulamamaya çalışın).
  3. Sakallarınız sayıca artsın istiyorsanız ve hormona başladıysanız (başlamadıysanız pek faydası olmayacaktır) ek olarak Minoxil kullanın, prospektüsü iyi okuyun/ söylenen miktarı aşmayın ve sakalınızın bitmesini istediğiniz yerden bir parmak aşağısına kadar sürün. Deri tarafından emilen bir solüsyon olduğu için üstteki bir parmağa da etki edecektir (Bitmesini istediğiniz yere kadar sürüp bir parmak yukarısında çıkan kıllarla da uğraşmak veya maymun gibi  gözlerinin altına kadar kıllı olmak istemezsiniz).
    not: bu konudaki bilgim duyduklarımdan ibaret, kullanmadığım için çok çok çok iyi de bilmiyorum, kullananlara mutlaka sorun
  4. Tıraştan sonra yüzünüzü iyice yıkayın, yağlı nemlendiriciler değil, su bazlı nemlendiriciler kullanın (eczanelerde kolayca bulabilirsiniz). After shave yani tıraş sonrası denilen ürünlerden kullanmak istiyorsanız kolonyalı olanlardan kaçının.
  5. Banyodan önce tıraş olmaya gayret edin (böylece oranızda buranızda kıl kalmaz ve cildiniz bir ölçü kendiliğinden nemlenmiş olur) 
  6. Tıraş olduktan sonra lavaboyu iyi temizleyin (beraber yaşadığınız insanları çileden çıkarmak istemezsiniz : D )
Ayrıca 
  • Küçük bir el feneri yardımıyla eksik aldığınız bir yer var mı kontrol edebilirsiniz (genelde olur). 
  • Farklı modeller denemekten çekinmeyin, en fazla berbat edersiniz, sıfıra vurursunuz olur gider : )
Bir de bir kez daha söyleyeyim, sakal meselesine çok takmayın, genetiğinizde ne varsa o çıkacaktır.  Ergenlikten askerlikten hatta çocuk sahibi olacak yaştan sonra sakalı gürleşen erkekler mutlaka sizin de çevrenizde de vardır... Benimkinde mesela ara ara boşluklar var, kimi sağa kimi sola gidiyor... Bazı yerlerde döner var, bir yanakta bariz daha çok sakal var... Tamamen kafasına göre takılıyor yani : ) 


Söylemeden edemeyeceğim; tıraş ya saç ya sakal tıraşıdır, trans biri tıraş olunca tıraş, trans tıraş olmaz : D

Hayatın Bölünmezliği

Bilgi almak isteyen birçok kişinin maillerine cevap veriyorum, çok fazla tekrarlanan dolayısıyla dikkatimi çeken bir şey var. İnsanlar hayatlarını iki parça halinde algılıyor, hapsoldukları bedende ve idealize/hayal ettikleri bedende iki ayrı hayat; geçişten -çoğunlukla da ameliyattan- önce ve sonra iki ayrı hayat. Kendini benim üzerimden tanımlamak adına geçişte ilerlediğim için "önceki hayatınızda yaşadığınız sıkıntıları yaşıyorum" diyen var... Aynı hayatın içinde reankarne olmuşum gibi... Ben aynı hayata devam ediyorum; ama bedenimle daha barışık olmamı sağlayan bir sürecin içindeyim.

Bir de şu: "Ameliyat/kimlik hallolsun da bir o zaman neler yapacağım" diyorlar. Evet, kimlik özellikle, çok kısıtlayıcı, kütüphaneye gidecek olsan kimlik, spor salonuna yazılacak olsan kimlik, ona kimlik buna kimlik...! Sosyal hayattan, kamusal hayattan mahrum kalıyor insan. Ama hayat donuyor mu? Ameliyat olana kadar her şeyi bekletmek ve ameliyat bittiğinde o şeyleri beklettiğimiz yerlerde aynı şekilde bulmak mümkün mü? Size hak görülen köşede atıl halde beklemek ve sonra her şeyin mükemmel olacağını düşünmek yeterince içini soğutur mu insanın?

Bana sorarsanız hayat bölünmez, donmaz, durdurulmaz bir çizgidir; ancak yürürseniz nereye akacağına etki edebilirsiniz.