Bir süredir -nispeten- şahsi şeyler yazıyordum ve daha ciddi bir şey yazsam diyordum. Dün trans erkekliği konu alan, KAOS GL Derneği'nde katıldığım bir etkinlikte geçen konuşmalar bunu sağlayacak kıvılcımı sağladı.
Etkinlikte geçen ilgili kısmı aktarmadan önce arka planı vermek lazım sanırım: 2010 yılı feminist camiada bir trans kriziyle geçti. Özellikle 8 Mart Kadınlar Günü etkinlikleri planlanırken ve özellikle İstanbul'da, sadece kadınlara açık olan etkinliklere trans kadın ve trans erkeklerin katılıp katılamayacağı tartışmaların özünü oluşturuyordu. Bir arkadaşımızın bu konuyla ilgili görüşümüzü sorması üzerine önce tartışmaların yaşandığı süreçte olanlar kendi penceremden aktardım: "Bedenimizin bizim algıladığımızdan başka bir de okunan cinsiyeti var. Memenize, sakalınıza göre insanların size nasıl davranacağına karar vermesi durumu... Burdan doğan bir kadınlık deneyimim olduğunu düşünüyorum ben, kadın gibi davranılmak üzerinden; ama kadınlık-erkeklik deneyimine dahip çıkmayan translar da var 'hayır, o bir translık deneyimi' diyen arkadaşlar biliyorum, o yüzden bunlar benim kendi fikirlerim olarak alınsın lütfen. Kadın gibi davranıldığım dönem kadınlarla yaşadığım birçok ortak deneyim var, bu sebeple ben kadınlarla dayanışabileceğimi düşünüyorum; ama nasıl? Örneğin o etkinliklerin programında film gösterimi vardı, ilgimi çekti, gittim. Gece birde bir kadına sokakta nasıl bakarlarsa etkinlik mekanına girdiğim andaki durumum aynen öyleydi, kahveye girmiş kadın gibi tüm gözler üzerime çevrildi, çok rahatsız ediciydi." (Kendilerine ayırdıkları alana yine gelmiş bir erkek olarak hissettirildiğim için, kimliğimi etkinlik sorumlularına açıklamak zorunda kaldığım ve açıklamadığım insanlara da orda olabildiğime göre trans erkek olduğum sonucuna varabildikleri için yani Trans erkekleri afişe eden bir durum olduğu için 3 kere rahatsız edici bir durum.) "Ama mesela "geceleri de istiyoruz sokakları da" sloganıyla yapılan gece- sokak parti-eylem gibi olan etkinliğe gitmedim; çünkü orada 500 kadın olsa ve biz 3-4 trans erkek bile olsak sadece görünürlük hedeflenen bir eylemde biz görünürüz yine, "bu ne etkinliği abi" demeye adamlar bizim yanımıza gelir, bundan eminim. (...) Sözün özü, profeminist bir noktadan yaklaşıyorum; trans erkeklerin özne olarak değil ama destek olarak kadın mücadelesi içinde yer alabileceğini düşünüyorum." dedim. Sonra canım arkadaşım,KAOS GL aktivistlerinden Barış Sulu bir insanı kendi kimliğini tanımlamak zorunda bırakmanın ne kadar kötü olduğundan yola çıkarak Queer tanımının ne kadar önemli olduğunu söyledi.
Ben Queer tanımına çok sıcak bakıyor değilim açıkcası, bu yazıda anlatmak istediğim bu. Nitekim Judith Butler -yine KAOS GL'nin davetlisi olarak Ankara'ya geldiğinde- yaptığı konuşmasında Queer'in, Eşcinsel vb. olmakla ilgili normlar yüzünden nefes almak zorlaştığında ortaya atılmış bir kavram olduğuna dair anlamlı şeyler söylemişti. Ben Queer için erken olduğunu düşünüyorum. Neden? Çok basitçe anlatayım: Bu konuşmaların geçtiği etkinlik "Transerkeklerin Erkeklik Deneyimleri" başlığındaydı, ben buna uygun bir giriş yaptım, diğer trans arkadaşlara sözü pasladım ki soru sormak istediler, izin verdik gelen soru prosedürler, ameliyatlar, kimlik vb ile ilgiliydi... Etkinlik başlığını kenara koyup Transerkeklik konuştuk. Erkeklik deneyimi yoktu, nasıl ötekileştiriliyoruz, LGBT hareketteki yerimiz, geçiş süreci nasıl işler, süreç bitince hayata entegrasyon nasıldır vb.
Biz LGBT hareket içinde dahi birbirimizle ilgili tanımlara/durumlara hakim değiliz, bilgi açlığı içindeyiz. Birbirimizin ötekiliklerini anlayıp neden dayanışmamız gerektiğini bile aramızda konuşmuş, anlamış değiliz. Dolayısıyla tanımların bizi sıkıştırması,sınırlaması aşamasına gelene kadar Queer tanımı bizim için engelleyici bir rahatlık sunuyor diye düşünüyorum. Özgül şartlarımızı dikkate almaktan yanayım. Queer tü kaka demiyorum, önceki süreçleri bitirmeye odaklanan etkinliklerden yanayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
lütfen başlıkla ilgili yorum yazın, bana ulaşmak için transsicko@hotmail.com adresini kullanabilirsiniz