Bazı Cevaplar -2

Daha önce burada bazı cevaplar başlığıyla bir röportaj paylaşmıştım. En son Radikal'den Bahar Çuhadar'la yaptığım röportajın vuruş sayısı yüzünden kırpıldığını söyleyince uzun halini paylaşmamı isteyenler oldu. Ben de sıkılmadan okuyacaklar için röportajın ham halini yani 9 soruyu ve uzun cevabını paylaşmaya karar verdim:



1. Rüzgar Erkoçlar’ın hikâyesiyle gördük ki toplumda ‘trans erkekler’ pek bilinmiyor. Sanki toplum ‘trans kadınlara’ daha çok aşina –tabii bu transfobinin olmadığı anlamına gelmiyor!-. Trans erkekler toplumda daha mı görünmezdir? Trans kadınların görünürlüğü daha mı fazla? Neden peki?


İlk olarak ilk anlamıyla göze görünmek olarak ele alırsak tamamen biyolojik, çok basit bir sebebi var: Testosteron daha baskın bir hormon, vücudunuzda belli bir süre veya miktar bulunduğunda belli etkiler yapıyor ve bunlar kolay kolay geri alınabilecek etkiler değil; kas-iskelet yapısı, ses, kıl miktarı ve yerleri gibi pek çok etkisi var. Erkekten kadına transseksüeller çoğunlukla bu etkileri geri alamadıkları için zorunlu olarak görünürler, kadından erkeğe transseksüellerse söz gelimi 7 ay hormon kullandıktan sonra en azından “gençten bir oğlan” olarak tanımlanmaya başlayıp birkaç yılın ardından neredeyse ayırt edilemez oluyorlar. Tabii meselenin bir de insanların erkeklikle ilgili algılarıyla ilgili bir boyutu var: “kestirmiş”i akıl ediyorlar da nasıl yapılabileceğine akıl erdiremiyorlar. Kutsal erkekliğin kutsal simgesi olan penisin yapılabileceğini veya yerini tutabilecek bir şeyi tahayyül edemiyorlar belki de, bilmiyorum. İlk sorulan sorulardan birkaçı “peki aynısı oluyor mu”, “çalışıyor mu?” Rüzgar’ın haberinde de göğsü kesildi penis yapıldı yazıyordu kocaman. İnsanın özeline ne büyük bir tecavüz halbuki, yaşayan kütüphane gibi etkinliklerde bana bu soru yöneltilirse alaya alıyorum: “Hayırdır? Beğendin, yatmak istiyorsun galiba? Merak ettiğine göre…” diye.

İkinci anlamıyla bakarsak Rüzgar Erkoçlar’ı ifşa ederek açılmak zorunda bırakmak tatsızlığı vuku bulana kadar Türkiye’de ünlü bir trans erkek figür de yoktu göz önünde, halbuki Serbülent Sultan, Bülent Ersoy ana-babalarımızın gençliğinden beri oldukça aşina olduğumuz isimler, üstelik tek bir kişi de değil… Medyada trans kadınların olumsuz temsili çok büyük bir sorun elbette; ama oraya girmeyelim şimdi, bu figürler erkekten kadına cinsiyet geçişinin mümkün olduğunun bilinmesine yol açmaya yetiyor. Halbuki ben hatırlıyorum, 16 yaşındayken “oluyor mu acaba” diye düşünüyordum, yapılabilir mi bilmiyordum.

“Haber”le ilgili algımızın çarpıklığı da işin ayrı bir boyutu. Şimdiye dek bu konuyla ilgili onlarca haber yapıldı; blogumda bunları da arşivlemeye çalışıyorum hatta… 2008’den beri Voltrans’ın belki 100 haberde adı geçmiştir. Bu benim 4. röportajım örneğin, Antalya’dan Edirne’den birçok trans erkeğin haberi yapıldı şimdiye dek, 8yıl önce gazetede okumuştum mesela; ama üçüncü sayfa tadında haberlerden insanî bir ilgiyle merak edildiğimiz bu noktaya gelebilmemiz için Rüzgar’ın bu saldırıyı yaşaması gerekti. Açılması trans erkekler için çok pozitif bir şey; ama bu arada hem ailesinin hem kendisinin çok yıprandığını tahmin edebiliyorum. Toplumsal kazancı ne kadar büyükse bireysel zorluğu da o kadar fazla oldu eminim.


2. Bununla bağlantılı olarak sanki daha az görünmez olan trans erkekler, toplum içinde, gündelik hayatta da daha az sorun yaşarmış gibi geliyor insanlara dışarıdan bakınca. Muhtemelen dışarıdan bakınca biyolojik erkek olduğu düşünülen bir trans erkeğin, trans kadınların yaşadığı tonla ayrımcılıktan ‘yırttığı’ düşünülmekte. Peki kazın ayağı gerçekten öyle mi?


Ah nerede o günler demek istedim bir an. Bu çok yanlış bir algı (erkekliğin doğuştan , penisle ilgili ve kutsal olduğuna inanlar tarafından trans kadınlar “erkekliğin yüz karası” olarak nitelenirler ya trans erkekler de “hakları olmayan kutsal bir şeye el uzatanlar” gibi algılanıyorlar işte aynı zihniyet tarafından), aynı türden şiddetin biz de hedefiyiz. Ama zorunlu görünürlük, seks işçiliği veya başlı başına kadın olmak gibi bazı yan faktörler trans kadınların şiddetle karşı karşıya kalma sıklığını arttırabiliyor. Seks işçiliği yapan biyolojik bir kadının başka bir kadından daha fazla risk altında olması gibi bir fark bu, çevrenize göre, yaşamınıza göre korunaklılık değişse de şiddet aynı şiddet. Şimdi gündemde olduğu için oraya itafta bulunayım yine, Rüzgar için internette yazılan yorumları görmediniz mi? Boys Don’t Cry, “Erkekler Ağlamaz” filmini izlerseniz o gerçek hikaye size gerçek bir fikir verebilir.
Ailesinden kovulan, önüne bir ip atılıp “bizim elimizi kana bulama, kendini öldür” denilen, 20 yıldır oturduğu mahallesinde mahallenin bıçkınları tarafından dövülen trans erkeklerin hikayelerini dinledim, “sen benim altıma yat da kadın olduğunu anlarsın” denilen insanların hikayelerini duydum, bunları dile getirmek bile zorluyor insanı. “İki arada” olduğum, cinsiyetimin tam anlaşılamadığı dönemde tanımadığım erkekler yolda omuz attı, sebepsiz … Tecavüz, cinayet, darp, şantaj, ifşa bunlar tüm LGBT bireyler için söz konusu maalesef. Açık olduğunuz, anlaşıldığınız –ya da cinsiyet ifadenizin net olmadığı-, cinsel kimliğinizi veya yöneliminizi dile getirdiğiniz an aynı şiddetin hedefi olursunuz. Somutlaştırmak için kendi yaşadığım şeyi anlatayım, Rüzgar’ın yaşadığına çok benzer buluyorum çünkü: Bundan iki yıl önce bir röportaj daha vermiştim, facebooktan fotoğraflarımı çalıp yayınladığı için şimdi davalığız o şahısla, gazeteci demek istemiyorum müsaadenizle. Yine aktivizm için başka bir şehre gittiğim bir sabah, haberim bile yokken, bir anda ulusal olarak dağıtılan bir gazetede eski ve yeni fotoğraflarımla ve bana göre hakaretamiz kendince sansasyonel bir dille yazılmış bir haber olarak buldum kendimi! Sakallı fotoğrafımın yanı başında benden 8-10 kere“…genç kız…” diye bahsediyor, benim 5 gün boyunca ince ince düzelttiğim ifadelerimden hiçbiri yok, inanılmaz rencide edici bir haber. O fotoğrafları görüp beni tanımayacak kimse olamaz, öyle de kocaman fotoğraflar. İyi tanımadığım bir yerdeyim, otelde kalıyorum, işim gücüm var, dışarıda olmak zorundayım. Yaşadığım korkuyu nasıl tarif edebilirim size bilmiyorum, dinlediğim hikayeler, Erkekler Ağlamaz filmi geliyordu sürekli aklıma ilk başta. Ben çok soğukkanlı, sakin, dirençli bilinen biriyimdir; ama o olayın ardındaki üç günü hala çok kötü hatırlıyorum, o kadar tedirgindim ki... Dışarıda elinde o gazete olan insan gördüm mü alabora oluyordum, biri biraz dikkatli baksa “tanıdı mı”, “döver mi”, hemen etrafa bakınıyorum “koşarak kaçacak olsam nereden gidebilirim”… Bir yandan telefonlar yağıyor, arkadaş, tanıdık tanımadık, gazeteci onlarca insan… Üzülme diyen var, acıyan var, benim yerime ağzını bozan var, bunu gündemleştirelim diyen aktivistler var. Fakülteden sınıf arkadaşım bir gazetede çalışmaya başlamıştı o zaman, arayıp tüm iyi niyetiyle “haber olmak istediğini bilseydim ben doğru düzgün yazardım İnan’cığım” demişti, hala affedemiyorum; çünkü ben o an görünmez olmak istiyordum, o haber hiç olmamış olsun istiyordum, kim o şekilde haber olmak ister?! Destek telefonları bile içimi yarıyordu... Bir yandan o sıralar yeni yeni aramı düzelttiğim ailem, onların tanıdıkları görürse ne olacak diye mahvoluyordum… Olaydan birkaç gün sonra ilk ameliyatıma girecektim, annem refakatçi olmayı yeni kabul etmişti, çok üzülüyordu hala, bir çeşit yas halindeydi; ama beni yalnız bırakmaya da gönlü elvermemişti… “O üzüntüsünü bir kenara koyup benim yanımda olmak için uğraşırken benim karşılığım bu mu olacaktı… Biri kalkar, bir şey der kalbini kırarsa…” diye yerin dibine giriyordum, hani bir iyiliğin altında ezilir erirsiniz ya...

Bakın bu anlattıklarım sadece psikolojik bir yıkım. Şansım yaver gitti, kendimi korudum, bir şekilde fiziksel şiddetle devam etmedi bu hikaye; ama ben görünür olmayı tercih ettiğim her an bu riski almak zorundayım. Bu yüzden trans erkekler bilinmiyor işte, hazır anlaşılmıyorken bu riski almıyor birçoğu. Bu toplumsal şartlarda anlaşılabilir bir tercih bu; ama herkesin de içine sinmiyor işte, benim içime sinmedi mesela. Onca yıl olduğum kişiyi saklamış, başka biriymiş gibi yapmıştım, sonunda kimliğimi ifade edebildiğim noktada tamamen özgür olmak istedim. Yine bu sefer başka bir şeyi saklamanın yükünü istemedim üstümde. Tanıdığım herkese açığım, hiç görüşmediğim lise arkadaşlarım, çooook uzak akrabalarım bile duydu, komşular görüyor ve hiçbirinden fiziksel bir zarar görmeyeceğim konusunda içim rahat, duygusal olarak da yıpranmıyorum; çünkü hatam olmayan bir durum için suçlanmayı kabul etmiyorum. Sadece tanımadığım insanlardan gelebilecek transfobik şiddetten kendimi korumak ve o anlattığım tedirginlikleri tekrar yaşamamak adına fotoğraf vermemeyi tercih ediyorum.


3. Toplumun içine ‘erkek’ bedeniyle katıldıktan sonra toplumsal cinsiyet açısından nasıl bir sürecin içine girdiğinizden bahseder misiniz? Ne bileyim, kadınken otobüste yer verilen biriyken, erkek olunca farklı davranışlara maruz kalan birine mi dönüşüyor insan… Ya da misal ‘kadınlık’ görevi olarak ev içi emek sarf etmeniz beklenirken, ‘erkek’ olunca bu işlerden ‘muaf’ tutulma gibi bir durum oluyor mu? Aslında tüm bu ‘geçişle’ ilgili en çok ilgimi çeken nokta, toplumsal cinsiyet açısından yorumu. Bu konudaki deneyimlerinizden örnek verir misiniz?


Dışarıdan okunan cinsiyetinize göre insanların size davranışları veya sizden beklentileri elbette farklılaşıyor; ama içinde kendi cinsiyetini bilen biri bu beklentilere ne kadar uyuyor ki? Kimsenin adına konuşmak istemem tabii, bazen de insan zorunlu olarak boyun eğiyor; ama ben kadınlık görevi addedilen şeylerden hangisi işime gelmediyse, hangisi aklıma yatmadıysa hep kaçmanın bir yolunu buldum. Temiz giyinmeyi sevdiğim için ortaokuldayken bile ara ütü yaptım mesela; ama aynı yıllarda “tabağını bari bulaşık makinasına koy” diye fırça yerdim, kendi evime çıkana kadar mutfakla hiç işim olmadı.
Sokak burada çok önemli bir değişken esas, evden daha da fazla orada fark ediyor bu yaklaşım, bir kadına yol verirken iki adım kenara kaçılan amcalar size sarılarak yol verince anlıyorsunuz ki erkekler birbirlerine karşı epey teklifsiz aslında… Takside arkaya oturunca tuhaf karşılanmak böyle bir deneyimdi mesela, hiç hoşlanmadığım halde taksicilerle sohbet etmek zorunda kalıyorum bazen. O tarif etmesi çok zor, değişik bir deneyim. Hep erkeksi bulunduğum için erkek arkadaşlar benim yanımda rahatça konuşurdu bu yüzden kapılarının bana aralı olduğunu düşündüğüm bir dünyaydı “erkek dünyası” ;ama okunan cinsiyetimin değişmesiyle beraber o dünyanın içine girdiğimde kapı ucundan gördüklerimin devede kulak bile olmadığını anladım.

4. Ameliyata –daha doğrusu devlet hastanelerini bu karara ikna etmeye- giden süreci paylaşır mısınız? Çok zorlu bir süreç olduğunu tahmin ediyorum ama bir yandan da siz blogunuzda yine de umutla/dirençle yazmışsınız. Bizim için özetler misiniz? 


Yeknesak bir uygulama olmadığını belirtmeliyim önce. İlk önce Psikiyatri Bölümüyle görüşmeniz gerekiyor. Sonraki süreciniz ekonomik durumunuz, toplumsal statünüz ve gittiğiniz hastane- karşılaştığınız doktorla bağlantılı olarak bin farklı şekilde gelişebilir. Diyarbakır’da hastaneye başvuran bir arkadaş beni arayıp görüştüğü doktorun süreci bilmediğini benden ona süreçle ilgili bilgi vermemi istediğini söyledi bir sefer mesela, telefonda uzman doktora süreci, sırasını vs. anlattım, sonra o arkadaşı Hacettepe’ye sevk ettirdik. Gidip gelecek parası olmasa mesela? Bedensel bir engelli olsa, gidemese?
Benim blogda da yer alan hikayem aslında oldukça kolay ilerlemiş bir sürecin hikayesi; çok araştıran, örgütlü biri olmaktan, bu sayede pek çok deneyim dinlemiş olmaktan çok şey kazandım ben. 

Benjamin Kriterleri denen belirli kriterler var, bunlara uyuyor musunuz, veya özümsediğiniz kimliğe uygun hal, tavır, kıyafet vb.ye sahip misiniz, ailenizde veya çevrenizde kabul görüyor musunuz, cinsiyet değiştirme isteğinizde ısrarcı mısınız gibi pek çok sorunun cevabını arıyor psikiyatri servisi. Dindar bir trans erkek de pek akla gelmiyor; ama hatip olan, kapalı olan bir arkadaş vardı, çevresi sebebiyle başörtüsüyle pardesüyle evden çıkmak zorundaydı, hastanedeyse onu erkek kıyafetiyle görmeyi bekleyen doktorları ikna etmesi gerekiyordu, epey zorlandı.
Bir süre görüşmeler yaptıktan sonra başka bir psikotik durumunuz yoksa sizi belirli servislere yönlendiriyor, hormon alıyorsunuz, operasyon öncesi tetkik ediliyorsunuz; ama en önemlisi hormon. Hormon kullanırken de psikiyatri takibi devam ediyor, değişimlere ve onların hayatınızda yarattığı dalgalanmalarla baş edişinizi takip ediyorlar, depresyona girerseniz ilaç yazıyorlar, baş edebilmeniz de süreci tamamlamanız için önemli bir değişken mesela. İkna olduklarında ki bu asgari 1,5- 2 yılın ardından transseksüel olduğunuza ve ameliyat olmanızın zorunlu olduğuna dair bir rapor düzenleniyor. Ondan sonrası bambaşka bir terane; cebinde paran varsa oldukça iyi muamele görerek kısa sürede ameliyatlarını olabilirsin bir ihtimal veya ameliyatını yapması için devlet hastanesinde doktor peşinde koşabilirsin, özel devlet fark etmeksizin o ameliyat konusunda tecrübesi az olduğu halde yapabileceğini düşünen bir cerrahın elinde kobay olup sağlığından olabilirsin… Paranla rezil olmak da var yani... Ne hikayeler var…


5. Trans erkek, ‘erkekliği’ kimden öğrenir? Traş olmanın bile öncesinde bu deneyimi yaşamamış ve sizin deyişinizle bir nevi ‘ergenliğe girmiş’ bir erkek için sorun olabileceğini gördüm ben blogunuzda. Sizin deneyiminizde ‘erkek ergenliği’ sürecinde destekçiniz kim oldu?


Kadınlık ve erkekliğin ne kadarının öğrenilen ne kadarınınsa içten gelen bir şey olduğu benim için hala tartışmalı. 3 yaşındaykenki erkeksiliğimi öğrenmeyle ne kadar açıklayabiliriz bilmiyorum. Diğer yandan televizyonda, çevrede milyonlarca figür var; bir öğrenmenin olduğu da tartışılmaz… Yine kendi adıma konuşayım, ben gözlemle öğrendim; ama öyle geçiş sürecinde falan değil, çocukluktan beri, içimden gelen, beğendiğim, istediğim neyse onun nasıl yapıldığına bakarak… 5yaşında bile şimdiki giyim tarzım aşağı yukarı kafamda belirliydi diyebilirim, gömleği her zaman çok daha yakışıklı bulmuşumdur…

Geçiş sürecinin başlarındaysa, babamla aramın pek iyi olmadığı dönemde yani ona danışamadığımdan araştırıp deneyimleyerek öğrendim. Söz gelimi küçükken alışverişten kalan paralarla annemden habersiz Amerikana vurdururdum saçlarımı; ama ahbabımız bir kadın kuaförü yapardı bunu, berberde saç nasıl tarif edilir öğrenmemiştim bu yüzden –ki bu erkek dünyasında üzerinde durmaya değer bir nokta bence-. İlk kez gittim “enseyi ne yapalım abisi?” dedi, ne diyeceğimi bilemedim, “natürel yapayım mı? “ dedi, “yap” diyebildim. Yaptı, beğenmedim bir dahakine araştırıp gittim.


6. Bir de ‘geçmiş’ meselesine dair bir şeyler söylemenizi istesem: ‘Geçmişimdeki insanlar için hiç kimse olmak istemiyorum’ dediğiniz bir bölüm vardı. Biyolojik olarak kadın olduğunuz döneme ve şimdiye baktığınızda nasıl hissediyorsunuz? Bu durum her deneyimde farklılaşacaktır muhtemelen ama sizin seçiminiz “hayatın önceki yarısından vazgeçmemek, geçmişe sahip çıkma” yönünde, okuduğum kadarıyla. Biraz anlatır mısınız?

Daha önce de bahsettiğim gibi ben bir yalanı başka bir yalanla ikame etmek istemedim. Giz de diyebiliriz; ama yalan demek bana daha doğru geliyor. Sünnet anım yok mesela benim, var gibi yapmak istemiyorum. Trans varoluşumda ayıp veya yanlış bir yan bulmamam da bunda çok etkili, suç değil ki saklayayım, olduğum kişi değişmedi ki tanıdığım insanlara yabancı olayım kimseyi incitecek bir şey yapmazken... Ben yıllarca istemediğim bir bedende yaşamayı deneyimledim, desteklenerek değil kontra bir yerden öğrendim erkekliği, bunlar beni biyolojik bir erkekten farklı yapıyor ve bu kötü bir şey değil. Annemin şikayet ettiği kötü “erkek” özellikleri bende yok: kendini, duygularını daha iyi ifade edebilen, değer verdiğini gösterebilen, bencil veya vurdumduymaz olmayan bir erkek olmak iyi bir şey. Sadece bu da değil, hayatla ilgili pek çok şey öğrendim ben bu sayede, insanî ufkum genişledi. Evet, çok zor bir süreç, çok yıprandım; ama fizyolojimi kendi benliğime yaklaştırıyor olmanın mutluluğunun yanında öğrendiklerim de benim için bu süreci güzel yapıyor. Bir anda kimin sizi etiketlerinizden değil de insanlığınızdan sevdiğini anlama fırsatınız oluyor… Biyolojik bir erkek olarak doğsaydım doğruya doğru hayatım çooook açık ara daha kolay olurdu; ama bambaşka biri olurdum, ben olmazdım; halbuki olduğum insanı seviyorum.


7. Askerlik meselesini de sormak durumundayım. Rüzgar’ın öyküsünde basın hemen bu konuyu da gündeme taşıdı. Ben bu sürecin nasıl yaşandığını sizden dinlemek isterim. ‘Devlet baba’ mavi kimlik alır almaz insanlara “Hadi bakalım, askere” mi yapıyor yani? Siz mavi kimlik aldınız mı ya da askerlik meselesi henüz gündeminizden uzak mı?


Ben başka bir sağlık sorunum sebebiyle askerlikten muafım. Elbette celp gelecek; ama bu konu benim gündemimde değil.



8. Siz şu anda pembe kimlik kullanıyorsunuz sanırım. Mavi kimlik kullanıyor olmak çalışma hayatınızı ve her türlü rutin bürokratik işlemi vs. nasıl etkiliyor? Kimliklerde iki renk durumu transların hayatını ekstra zorlaştıran bir şey midir? Birkaç örnek verir misiniz?
Kimliğin iki renkli olması çok fazla sorun yaratıyor transların hayatında. Hormonla beraber değişiyor görünüşümüz, ben mesela genelde sakallı gezerim. Bankaya, notere, polise, hatta kargocuya bile kimlik göstermek durumunda kalıyorum ve o kimlik pembe. Görevli bir bana bakıyor, bir kimliğe bakıyor... Kimin kimliği diyor, aldın mı çaldın mı, niye kimliğin pembe vs. Bu vatandaşını afişe etmek, şiddetin önüne atmaktır. O kimliği verdiğim an zorunlu olarak görünürüm, orada transseksüel olduğum açıklamasını yapmazsam işlem yaptıramayabilirim, yaparsam insanına göre her şey gelebilir başıma. Sivil ölümle şiddet riski arasında seçim yapıyorsun diyebilirim. Niye değiştirmedin hala diye ayıplayan var, sanki oluyormuş da ben yapmamışım gibi… Ehliyet, pasaport da kullansam, fotoğrafım bana benzese de benzemese de kimseyi inandıramıyorum o kimliğin bana ait olduğuna; çünkü isim kadın ismi… Çünkü karşı cinsiyetten bir isim seçerseniz davanız kimlik değişimiyle ilgili olduğu gerekçesiyle reddediliyor ve isminizi bile değiştiremiyorsunuz. Bu yüzden unisex isim seçen çoktur bizde... Unisex bir isimle bile iş hayatında en azından patronunuzun, üstünüzün sizi idare etmesini ummanız gerekir, benim istemediğim buydu işte. Veya açılırsınız herkese; ama her gün çalıştığınız iş yerinde bir sürü göz ve soruyla uğraşmak da taşınır yük değil. Çalışma hayatından çok daha erken bir yerde başlıyor kimlikle ilgili sorunlar, aile hekimine başvurduğunuzda, muhtara gittiğinizde, evinize kargo geldiğinde... Ben telefon bankacılığı bile kullanamadım yıllarca.


9. Voltrans’ın kurucu ekibindensiniz bir de sanırım. Voltrans’ın nasıl bir ihtiyacın sonucu ortaya çıktığını ve neler yaptığınızı anlatır mısınız?

Evet, ilk adımları beraber attık :) Aslında çok insani bir ihtiyaçtı bence bizi bir araya getiren; hissettiklerimi, yaşadıklarımı anlattığımda onun duygularına tercüman olduğumu gözlerinde gördüğüm insanlarla konuşmaktı benim için Voltrans ilk başta, 2008’de. Her trans erkeğin kendini dünyada kendini kendi gibi anlayacak bir tek kişi olmadığına inanıp üzüldüğü bir dönem vardır, bunu artık hissetmemek demekti ki bu bir servet sayılır çoğu insan için. Aylarca sadece dertleştik diyebilirim, sokağı, insanları, davranışları, aileyi konuştuk. Bunu yaparken güç bulduk, birbirimizi güçlendirdik. Bilgilerimizi paylaşıyoruz; ama Türkçe bir şey bulmak mümkün değil, duyduklarımız, okuduğumuz gazete haberleri, halbuki yabancı dillerde neler neler var, çevirmeye başladık, bir yandan dayanışma derneklerinin desteğiyle hikayelerimizi anlatmaya başladık, görünür olmaya başladık yani. Bizim görünürlüğümüz başka insanlara cesaret verdi veya bilgi edinmek isteyip bize ulaştılar, büyüdük.

Film gösterimleri, sahne performansı, Voltrans’ın sözlü tarih çalışması, oradaki dernekler aracılığıyla başka illere gidip yaptığımız toplantılar gibi pek çok şey var… Şimdi bir bilgi bankamız bile var (www.transsicko.blogspot.com). STP (Transları hasta ilan etmeyi durdurun) gibi uluslar arası bir kampanyanın Türkiye ayağını organize eden iki oluşumdan biriydik, Transpride'ı bir başka trans odaklı dernekle beraber organize ediyoruz ve anayasa yapım sürecinde, eşitlik maddesine cinsel kimlik ve cinsel yönelimin eklenmesi gibi ulusal kampanyalarda da yer aldık, tabii sadece bu kadarla sınırlı değil, sadece bu konuyla değil dünyada olup bitenlerin tamamıyla ilgileniyoruz, kadına şiddete karşı kampanyalarda da yer aldık örneğin. Bireysel olarak yaptığımız aktivizmi de Voltrans’a mal ediyoruz çoğu zaman, ben ortaya bir şey çıkarırsam onu Voltrans’ın işi sayarım, Voltrans bir iş çıkardıysa bunu tüm trans erkekler için yapar, benim için Voltrans’ın ve aktivizmin anlamı bu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

lütfen başlıkla ilgili yorum yazın, bana ulaşmak için transsicko@hotmail.com adresini kullanabilirsiniz