sadakat

Toz tutmaz tek eşlilik - çok eşlilik tartışmaları, '60larla birlikte hayatımıza giren "özgür aşk" ve son olarak tüm "normatif"leri yıkan dolayısıyla cinselliği "mit"inden söken ve -salt o şekilde değilse de- deneyim olarak okuyan queer teori... Ve elbette tüm bunların ortasında Sadakat!

Bu konuda düşüncelerim değişti mi merak edip geriye baktığımda düşüncelerimde değil; ama söylemimde değişiklik olduğunu görüyorum. Tazecik rönesansımın bir nüvesi olsa gerek; artık şepşeffafım! Beyaz atlı prens'i oynamayı bıraktım artık galiba. Hâlâ uzun ilişkilerden hoşlanıyorum (bu çok "olumlu" "insanlar"a göre, laçka değil, afferim bana) ve hâlâ birden fazla insanın benim için anlamlı olabiliyor (o ne demekmiş şimdi, anlamlı derken, cık cık cık bana)... Bir çeşit hiyerarşiyle; kimseyi kayırmadan, farklı konumlarla koyarak, her biriyle yakınlığımdan farklı şeyler bekleyerek beslemişimdir ben hep kendimi; ama kadınlar bunu kabul etmediler hiç. Hep hiyerarşiyi yalanlamak ve varolsaydı bile onun mutlaka en üstte olacağını söylemek zorunda bırakıldım. Oysa onlar 'farklı bahçeler"di benim dünyamda... Başım ağrımasın diye bekleneni söyledim bazen, bazen de "beyaz at"ıma gölge düşmesin diye... Beklendiği için söyledim ama... İçimden gelerek söylememe fırsat bırakmadan beklediler bunu benden. Aynı sadakat gibi... Oysa sevdiğimde zaten gözüme perdeler çöker benim. Kendiliğinden sadık olmak çok kolaydır üstelik; çünkü sadakat sürekli konu edilip kişinin sevdiği insanla dolu dünyası yabancı isimlerle bölünmez böylece... sadakati teftiş eden zihniyetin bünyede yarattığı gerginlik de olmayacağından cicim ayları uzar... Daha neler neler.

Kadınların sevgime güvenmelerini istemekle çok mu oluyorum ben acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

lütfen başlıkla ilgili yorum yazın, bana ulaşmak için transsicko@hotmail.com adresini kullanabilirsiniz