Sakal meselesi

Karıştırılma hikayelerinden yorulan trans erkekler için sakal önemli bir konu olabiliyor ya da bir erkek sakallı olmak isteyebiliyor, benim aksime : )

Kabul etmek gerek, kıl tüy mevzuları erkeklik için önemli bir ölçüt, beni 5ay kadar bir zamandır görmeyen bir arkadaşım, erkek kardeşimden çok sakalın var, dedi sonra da başladı anlatmaya, (94'liydi galiba erkek kardeşi) dertliymiş çok tüyleri çıkmıyor diye, herkesin çıktı benim çıkmıyor diye karalar bağlamış, dalga da mı geçiyorlarmış, kızlar tüysüz sever diye avutmaya çalışıyorum, dedi : ) Halbuki yarma gibi bir oğlan, hani "kız gibi" muhabbeti yapılacak biri de değil... Üzüldüm bu kadar dert etmesine...

Benim, hematolojik rahatsızlığım yüzünden yüzümde herkeste olandan biraz daha fazla sivilce oldu sanıyorum. Kıl kökü iltihaplanması sonuçta sivilce dediğimiz, benim hastalığım da enfeksiyona, iltihaba yatkın olmakla ilgili... Kendimce vardığım sonuç bu. Yine hastalığım yüzünden pek jilet kullanmamam gerekiyor, enjeksiyonu tetiklediği için. Ayrıca sivilce varsa traş olunmaz bilindiği gibi, yayılmasın diye... Ben de bu sebeplerden çok seyrek traş oldum. Sakalı hızlı çıksın diye her gün traş olduğunu söyleyen insanlara hayretle baktım... Jiletin tüyleri arttırdığını değil, sertleştirdiğini düşünüyorum bir kere açıkçası.... Ayrıca traş ölü de olsa en üst deriyi kazımak demek bir kere, cilde o kadar eziyet etmemek gerek bence... Her neyse... Seyrek traş olmama rağmen artık gürül gürül değilse de Jhonny Depp kadar bi sakalım var, bıyığım yoksa da : )

Ama sakal dertli bir şey... Geçen televizyonda şöyle bir laf duydum: "dünyanın derdi sakal gibidir; sen kesersin o uzar, o uzar sen kesersin" : ) Bayıldım lafa açıkcası! İstemesen bile kesmemenin imkanı yok, kötü görünüyor, kessen iki- üç gün sonra uzuyor, bir de çıkarken kaşınması var... Özellikle jilet kaşındırıyor... Traş makinası diye bir devlet var bu arada, cildinizi kazımıyorsun, çim biçme makinası gibi üstteki tüyleri kesiveriyor... Saç traşında da kullanılan versiyonlar trans erkekler için ayrıca güzel, az sakalın var diyelim, tümden kesmek zorunda değilsin, 3mm'lik versiyona ayarlayıp istediğin yerini istediğin kadar kesebilirsin... Bu çoğu zaman aynaya daha mutlu bakmak demek, bunu biliyorum : )

Kıldan tüyden mevzular deyip geçilmemek gerek : ) ama üzülmeye de değmez, derdiyle birlikte geliyor : )

Hormonla geçen 1 yıl

Birkaç gün sonra bir yıldır hormon kullanıyor olacağım. Bir sürü değişmenin olduğu kesin; ama insan kendini her gün gördüğü için tam olarak neyin ne kadar değiştiğini söylemekte zorlanıyor. O yüzden iki fotoğraf koydum karşıma. İlki bebek yüzlü, sanki 16-17 yaşında bir çocuk, oysa ki üniversite mezuniyetim, yani tam 13 ay öncesi. Diğeri yakışıklıca bir genç adam, övünmek gibi olmasın : ) az bir sakalı var, 20 yaşında vardır... Alnım daha geniş görünüyor, çenem daha çıkık, belki büyük de, yüzüm daha geniş gibi, daha köşeli; ama öyle çene hattının değişmesinden çok elmacık kemiği, yanaklarda bir değişiklik var... Burnum sandığım gibi enine büyümedi, belki biraz da uzadı, daha sivri, sadece belki... Keşke diğer kıllarımla birlikte kaşlarım da çoğalmış olsa; ama fotoğraflar öyle bir şey göstermiyor : ) Favorilerde çok net bir uzama var. Hep çok dar olduğu için şikayet ettiğim alın bölgesinde -özel çabamın da etkisiyle sanırım- seyrelme var, daha da açılmasını umuyorum, ki duyduğuma göre oluyormuş : ) Bıyıklar hala yok'a yakın seyrediyorken, sakallar artık şüphe götürmez şekilde ordalar... Sakal konusunu ayrıca yazmak niyetindeyim, o yüzden bir yılın sonunda ergen çirkinliğinden kurtulmanın nasip olduğunu müjdeyip vücuttaki değişikliklere geçiyorum: hormona 22 yaşında başladıysanız omzunuzun kendiliğinden genişlemesi vasıtasıyla üçgen vücuda varmak, boyun uzaması falan gibi fantazilere sahip olmamak gerek : ) tabii ki kaslar daha geniş omuzlu görünmeyi sağlıyor, memenin olmamasıysa başlı başına atletik ve geniş omuzlu görünmek için yeterli... ama yağ miktarınız azalsa bile genişlemiş bulunan leğen kemiğiniz yüzünden basen genişliğiniz o kadar da küçülmeyebilir, önemsiyorsanız barfiks çekilecek, kaçarı yok : ) Kas yapınız hiçbir şey yapmasanız da  gözle görünür değişikliğe uğruyor gerçi, hem bunun hem de kan dolaşımının /tansiyonun artması daha damarlı görünmenizi de sağlayacak... Bunun dışında kıldan tüyden bir mesele var... Çok hoşnut olmadığım için sürekli dile getiriyor olabilirim; ama söylenmeyebilecek, atlanabilecek değil bariz bir kıllanma var: bacak, göğüs bölgesi, ellerin üzeri, kollar... hem kalınlık hem de sıklık artıyor... Bir yandan da dökülüyor tabii... Annem, "baban kedi gibi tüy döküyor" derdi inanmazdım, gerçekmiş : ) Kıllanmanın ilerlemesinin tek iyi yanı, tüyler çıktıkça sivilcelerin azalması, biteyazması... Saçlarım da daha kolay kopar oldu; ama korkulacak bir seviyede olduğunu düşünmüyorum. Son olarak söyleyebileceğim, hem yüzüme hem fiziksel yapıma baktığım zaman daha iri birini gördüğüm, 3-4 kilo almış olmamdan bağımsız olarak maddesel yoğunluğun artması gibi bir irilik, artık tüy siklet değilim : )
Sözün özü, ben bu değişikliklerden çok memnunum. Artık karıştırılma hikayelerim yok diğer bir yandan, erkek egemenlik bal sürülmüş parmağını ağzıma uzatıyor bir yandan, ama bu başka bir yazının konusu...

Zaman akar...

Aralık 2008'de başladığım psikiyatrik takip artık resmen sona erdi. Başlarken; hayatımızı 1.5 yıl askıya alıyorlar diye düşündüğümüz, upuzun gelen o zaman, bitti... Adettir ya geriye bakıp bir hesaplaşılır : ) Ben de bu yazıda onu yapmak niyetindeyim. İlk gittiğim günü hatırlıyorum da, diye başlamayacağım tabii ki : D
Öncelikle takip lafını özellikle seçtiğimi söyleyeyim, bazen terapi diyoruz; ama bu sanırım çok doğru değil... Terapi lafı herhalde Çapa'daki grup terapisi grubundan anlatımımıza yerleşti. Hacettepe için söyleyebilirim ki, terapiden çok psikiyatrik takip demek daha doğru... Grup terapisi bildiğim kadarıyla sadece Çapa'da var... Ne yaptılar 1.5yıl?  Ayda bir gidip hayatımın akışını anlattım, orada, olur da karamsarlığa düşersem veya iletişim problemlerimi aşamayacak kadar kavganın/tartışmanın tutkusuna kapılmışsam beni desteklemek için bulunuyorlardı. Her zaman "danışan" - "danışılıan" ilişkisi çerçevesinde konumlandık, yönlendirici, tedavi edici bir tavırları olmadı. Dolayısıyla önemli olan soru: "ne yaptım 1.5 yıl?" olmalı. Ben o 1.5 yıl boyunca öğrenciydim, akademi gibi birçok iş yerine, toplum ortalamasına nazaran daha anlayışlı bir ortamda bulunuyordum. LGBT Hareketi'nin içindeydim, sosyal hayatım zengin ve doluydu; ayrıca yine beni anlayabilecek insanlarla birlikte bulunmuş oldum. Bunun dışında spordu, kitaptı beni doyuran şeylerle ilgilendim... Kısaca demek istediğim, tüm hayatımı geçişten ibaret olmayacak; ama geçiş sırasında extra azap da yaratmayacak şekilde kurduğum veya kurmaya çalıştığım... Tek kimliğim cinsel kimliğimmiş gibi yaşasaydım eminim çok bunalırdım : ) ve eminim sadece bu konuya odaklansaydım, o süre uzadıkça uzardı, hani sonunu beklediğin şey bir türlü bitmez ya, öyle olurdu... Halbuki zaman aktı, gitti... Şimdi önümde ameliyatlar, kimlik... Başka teraneler ve başka maceralar var : )