Bir Kahvenin 40 Yıl Hatırı Var

Dün film izlerken birden canım kahve çekti, annem de evle ilgileniyordu. "Kendime kahve yapacağım ister misin" dedim, başını salladı. Kahveleri yaptığımda hala aynı odada iş yapıyordu, "nereye koyayım" dedim, "geliyorum" dedi, oturma odasında sehpa çıkarıp koydum kahvesini, tam benimkini alırken geldi. Tereddütle -- Karşılıklı mı içmek istersin yoks...
- Olur, tabii
- Yoksa istersen içeri de geçebilirim.
- Yavrum, benim seni istemememin imkanı var mı? Niye böyle yapıyorsun?
- Bazen öyle hissediyorum, "ışığı kapayabilir miyim" dediğinde mesela, hani komşu ışığı görünce geliyor demiştin ya... Böyle böyle konuşmaya başladık, onu anladığımı çünkü benzerlerini yaşadığımı anlattım, hastanede refakat etmeyi ruhen kaldıramam dediğin de bile bunu anladım ki ben de tercih etmem zaten o an yıpratıcı bir refakatçiyi vs. dedim. Bir anneyi anlayamazsın ben yıllarca hastalığınla uğraştım seni yaşatmaya çalıştım, dedi. haklısın dedim, seni yeterince anlayamam; o yüzden Listag'a gel diyorum, orda anneler var sonuçta, dedim. Ben yoğun çalışıyorum'lar... Bak, dedim, şimdi Ankara, Eskişehir, İzmir... nerde dernek varsa orayı geziyorlarmış, bir haftasonu 2-3 saatlik bi etkinlik, 'sosyal olarak kendimi geri çektim, kimse anlamaz bunu diye anlatamıyorum' diyorsun, ordaki insanlar seni anlar, dedim... Gitmemekle ilgili direncinin bir an kırıldığını düşündürdü bana bakışı. Sonra yine alternatif bir tedavi önerilirse, ucunda hastanede yatmak bile olsa kabul edecek misin, dedi. Tekrar, "denenmiş ve yanlışlığı bilinen yöntemleri kabul etmem, elektro şok, hormon tedavisine karşıyım; onun dışında olur" dedim. Kısırdöngü... Şahika Yüksel'e de gidelim, dedi, tamam, dedim. Kabul edilmeyen tedavileri önermeyeceğini bildiğimi, ona bu konuda güvendiğimi söyledim. Hematolojiden dosyamı tamamlayayım, sana haber vereyim al randevuyu, dedim. Ama, dedim, benle olur olmaz şeyler için kavga etmeyi bırak, farkında değilsin belki; ama kırgınsın bana, benim için hiçbir şey yapmak istemiyorsun, ben de kendimi kötü hissediyorum; seni anlıyorum sen zor durumda kalma diye köşe kapmaca bile oynuyorum insanlarla; ama sen beni karşına aldığında bunların hiçbir değeri olmuyor ve ben de yoruluyorum artık, tamam güçlüyüm ama uzun süredir mücadele ediyorum artık meselenin en önemli yerinde ben de yorulmak istemiyorum vb... Evdeki o gergin hava anında kırıldı, birkaç iş için yardım ettim, o bana meyve getirdi, sarıldı, bugün kahve yapmış getirmiş... Sadece tekrar tekrar iletişim için çaba göstermek gerekiyor. Tamam, aynı şeyi istemiyoruz. Tamam, annem hala ameliyat olmamı katiyen istemiyor, beş yıl evde oturmama bile razı belki... Tamam, ben de elimden geleni ardıma koymayıp ameliyat mevzusunu bitirip, 2011'e mavi kimlikle girmek konusunda geri adım atmayacağım, bu belli... Ama bunlar bizim ilişkimizin tamamı değil... Biliyorum, nasıl yapsam da engellesem ameliyat olmasını demekten geri durmayacak; ama her gün gerginlik de olmayacak, şimdilik kafî.

Gökyüzünde Yalnız Gezen Yıldızlar...

Bir aydır bir tambur merakı sardı beni, yaylı değil mızrapla çalınanından tamburum olsa hafifleyeceğim sanki... Aslında Taksim Meydan'daki amca aylaaar aylar önce sebep oldu bu hisse biliyorum, eve giden otobüse binmek için yolunu tuttuğum durağın yol üstünde o koyu sesini tıngırdatışıyla tamburun; evet, o çeldi aklımı biliyorum... Ağırlaşan ruhumun sesi iyice koyulaştıkça tambur sesiyle daha çok özdeşleştirdim iç sesimi sanırım....
Şimdi açın linkini verdiğim taksimi, o bitince tambur sesinden gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar 'ı çaldırın içinizdeki plağa, sözlerini ister söyleyin ister söylemeyin...

Bir şekilde konuştuğumuz, süreci genelde başlatmamış trans arkadaşların sanırım hepsine "sevgiline güvenme, ailene güvenme, o insanlar yarın bir gün sana sırtını döner sen dönemezsin, bu sadece senin meselen, bunu böyle görmeye çalış, göğüslerken yapayalnız kalabilirsin" demişimdir... Bu öğüdü önce kendim tuttuğum için mutluyum şimdi, çünkü haklı çıktım... Babam en son ameliyat oluyorsan beni unut demişti ve onun atıp tutmalarını çok da ciddiye almıyorduk, biliyorsunuz bunu zaten, ama yeni haberler de var. Bugün bir cerrahla görüştüm, anneme de gelip anlattım, elimde bir miktar para olduğunu ama elimdekinden fazlasının gerektiğini de ekledim. Annem parayı bile mesele etmeden, "nerde olacaksın, kim refakat edecek, kim bakacak sana" dedi... Evlatlıktan reddetmediğini ama ruhen böyle bir şey yapamayı kaldıramayacağını anlattı kısaca, uzun uzun aktarmaya gerek yok. Ben zaten, herhalde refakat eder ama ruh hali nasıl olur onu bilemiyorum, bunu bilememek de canımı sıkıyor, diyordum sağda solda... Böylelikle konu tatsız da olsa berraklık kazanmış oldu. Sonra baktım, kaybettiklerime baktım, biraz yalnız hissettim, biliyorum birçok dostum bunu okuduktan sonra fırça çekecek bana; ama olur ya bazen, ne kadar yorulduğunu birden, bir an içinde fark edersin... Onun gibi, birden kaybettiğim şeylerin boşluğunu duyumsadım. Nedir derseniz kaybettiğin... Acı bir gülüş belirir yüzümde; babamdan yana çok çok birkaç gülüş, annemin refakatini kaybettim. Bir hale olur tüm çocukların etrafında, ben artık o çocuklardan değilim.

Kendi Çapında Ünlü

Bir önceki kayıtta yorum üzerinden konuştuğumuz "Adsız" arkadaş incelik gösterip blog için bir logo tasarlamış : ) Arada trans arkadaşlar "blogu okudum, hissettiklerini o kadar iyi biliyorum ki..." gibi şeyler söylediğinde veya trans olsun olmasın okuyanlar okuduklarıyla ilgili geri bildirim verdiklerinde o kadar mutlu oluyorum ki anlatamam... Arkadaşa da bu şekilde teşekür etmek istedim... Bu hikaye yazılış amacına ulaşıyor sanırım... Bunu benimle paylaşan herkese teşekkürler.

Açık-lık

Son zamanlarda bu konu fazlaca kafamı kurcalıyor. Aslında benden başka kişilerin de kafasını uzun zamandır kurcalıyor. OUT olmak, AÇIK olmak; cinsel kimliğinizi veya yöneliminizi söylemek, gizlememek demek... Birkaç kişiye açık, herkese açık, aile hariç açık şeklinde kişilerin tercihine bağlı açıklık konumları var. Açık olmak veya olmamak tercihinin neden önemli olduğunu masaya yatırmak gerek tek tek...
Bir trans erkek olarak açık olmak benim için neden önemli'yi tanımadığım birine şöyle anlatmıştım:

Aylardan Şubattı galiba, Cerrahpaşa Endokrin'de kontrol yaptırmam gerekiyor, ilk gidişim, Dahiliye yönlendirecek dediler, Dahiliye'ye gittim. Tabii kimlik adımla çağırıldım,

- Sen misin?
- Benim.
(...)
- Evet, şikayet nedir?
- (Neye dayanarak senli benli oluyorsa) Transseksüalite tanısıyla Hacettepe'de takip ediliyorum; ama burada öğrenci olduğum için kan testleri için gitmem zor oluyor, Endokrin takibimi burda yaptırmak istiyorum bla bla...

Kan kağıdım yazıldı, laboratuara inen merdivenleri inerken biri seslendi, durdurdu:
- Merhaba! Ben az önce çıktığın odadaydım, fark etmişsindir sanırım
- (öyle miymiş?) hmm,evet... Bakıyorum, anlamaya çalışıyorum, beyaz önlüğü çantaya tıkmaya çalışıyor bir yandan, öğrenci demek...
- Ben merak ettim de, rahatsız etmek de istemem tabii, transseksüel dedin di mi? Nası yani? Anlatır mısın?
- ÖÖöö... Transseksüelin ne olduğunu biliyosundur tabii
- Evet,tabii ki...
- Sen sor, ben anlatayım?
- Mesela nasıl anladın, ne zaman anladın, ne yapıyorsun şimdi, süreç ne?

Süreci, ailemin yaklaşımını, hayatımı sordu. Öğrenci ve aktivist olduğumu, adımı alış hikayemi, daha blogda gördüğünüz onlarca şeyi çay eşliğinde, denize bakan bir kantinde anlattıkça anlattım, her sorusunu cevapladım. Penise kadar, cinsel hayatıma kadar sordu, sınır tanımadı yani! Ben de doktordur, hekimden utanılmaz diye, kendimi rahatsız etmeyecek sınırlar dahilinde anlattım. Sevgili mevzusuna geldi konuşma, biraz da flört edesi vardı galiba, peki dedi neden söylemeye devam ediyorsun, anlaşılmıyorsun işte, ben seni biyolojik erkeksin de kadına geçiş yapacaksın sandım hatta, söylemesene niye söylüyorsun, dedi. Çünkü, dedim,
  • benden önce kimse söylemediği için ben dünyada bir tek benim başıma gelen bir felaket olduğunu düşündüm yıllarca
  • yıllarca bilgisiz kaldım, ne yapacağımı bilemedim
  • bana uygulanan baskının farkına varamadım
  • sadece Bülent Ersoy gibi bir figür olduğu için, bunun kadından erkeğe mümkün olmadığını düşünüyordum
  • intiharı düşündüm, sıkışmış hissettim, kendimi reddettim, kabul etmekte zorlandım...
eğer ben görünür olursam, benden sonrakiler bunu yaşamaz veya benden hafif atlatabilir, o yüzden söylemeye devam edeceğim, dedim. Bunca zamandır (ap)açık olmamın da amacı buydu. Sadece ben değil, arkadaşlarımın da benim adıma açık olmalarını talep ettim.
Şimdiyse arkadaşlarımın benim adıma bunu söylemeleri durumunu sorgulamaya başladım, galiba bunu artık istemiyorum, evet istemiyorum. (Çevrenizdeki insanların sizin sınırlarınızı takip etmek konusundaki hassasiyeti bu konuda çok önemli... ) Neden istemiyorum'a gelince,
  • Ben gitmeden önce anlatılınca
  1. merak sebebi oluyorum
  2. gittiğimde sürekli inceleniyorum
  3. her davranışımda kadınlık deneyiminin izleri aranıyor veya her şey buna yorumlanıyor
  • Ben ortamdan ayrılınca söylendiğinde
  1. bu dedikoduya giriyor
  2. "çok başarılı", "hiç anlamadım", "ben onu gerçek erkek sanmıştım" gibi denyo cümleler kuruluyor (bunların iltifat olduğu sanılıyor bir de), bu cümleler üstü kapalı bir fobi içeriyor, can sıkıyor
  3. aktarılm üzerinden edinilen bilgiler genellikle yanlış oluyor.

Açık olmamak da önemli, kendini koruyabilmek için demek istiyorum. Arkadaşlarımdan, çevremdekilerden kendi açılmamla ilgili tercihi bana, tekelime geri vermelerini rica ediyorum. "Bir arkadaşım var" cihetinden saman altı aktivizmler serbesttir : )