"Pasif"


Bu yakınlarda okuduğum kitaplardan biri Arendt 'in Şiddet Üzerine 'si. Kitap genel olarak şiddet, iktidar vb. kavramları toplumsal ve çağ ölçeğinde ele alıyorsa da; birazdan aktaracağım bölümü, bireysel ilişkilere uyarlanabilir olduğunu düşündüğüm için yazmayı istedim:
(syf 51) John Stuart Mill'e göre, "uygarlığın ilk dersi, itaat dersidir." Mill, "temayüllerin iki durumundan" söz eder: "biri, öbürleri üzerinde iktidar kurma arzusu;... diğeri,... kendileri üzerinde iktidar kurulmasına isteksizlik."
Bu konulardaki kendi deneyimlerimize güvenecek olursak, boyun eğme dürtüsünün, güçlü biri tarafından  yönetilme arzusunun, insan psikolojisinde en azından erk istenci kadar güçlü ve siyasal açıdan belki de daha yerinde olduğunu da biliyor olmalıyız. (...) İktidar istenci ve itaat istenci birbirine bağlıdır. Bir kez daha Mill'e başvuracak olursak: "Tiranlığa gönüllü itaat", hiç de daima "aşırı bir edilgenlikten" kaynaklanmaz. Tam tersine, boyun eğme konusunda güçlü bir isteksizlik, sıklıkla aynı ölçüde güçlü bir tahakküm ve emretme isteksizliğiyle birlikte gider.

Büyük kısmı Mill'den alıntı olan ve Mill'den farklı bir bakış getiren bu bölümü kendi ikili ilişkilerim ve transseksüelliğim dolayısıyla toplumla aramda krize dönüşen itaat-iktidar meselesi açısından şöyle ele alıyorum: Hayatın; ne yazık ki, stop-motion'un karelerinden biri gibi, herhangi bir şeyin üzerine eğilemeyeceğimiz kadar hızlı aktığı -özellikle- bu çağda; kişileri, karşı koyamayacağın debideki sel suyuna kendini makul bir biçimde bırakmaktan öte şans vermediğini düşünüyorum. Sele kapıldınız diyelim; suda sürüklenirken selin ortasında hâlâ ayakta duran bir ağacı yakaladınız! Yarım saati kurtarırsınız, sel ağacı da çok sürmeden sökecektir. Veya... Sele kapıldınız, suyun akışına ters yüzmeye çalıştınız, en çok on beş dakikada tüm enerjinizi bitirir, çamurlu sudan bolca yutar sonra da baygın olarak sel sularında yiter gidersiniz. Veya... Sele kapıldınız, kendinizi öylece suya bıraktınız, kaderinizi de suya bırakmış olursunuz. Veya... Sele kapıldınız, suyun akış yönünde size yakın olan kıyıya doğru yüzmeye başladınız, kurtulabilirsiniz! Toplumsallaşma, kültürlenme sürecinde ilk öğrendiğimiz şey, Mill'in de dediği gibi, neye ve nasıl -ama illa ki- itaat edeceğimizdir. Diğer yandan  arzulara ulaşmak için "itaat yasalarında" açıklar bulmaya çalışırız. Tam da sel sırasında yapmamız gerekeni öğrenmekle geçer çocukluğumuz. Bu çok güçlü bir iktidar karşısındaki konumumuzdur, biraz daha denk bir ilişkide, örneğin "sevgililik" ilişkisinde, "İktidar istenci ve itaat istenci birbirine bağlıdır" önermesinin doğruluğunu görmek mümkündür, en azından benim için. Bendeki "terazi idesi" burdan doğmuş olmalı: "ben ihtiyaç duyduğumda beni çekip çevirecek, "gerektiğinde" (burada iktidar olarak ben gerekli gördüğümde oluyor yani, id devreye giriyor) çekilip çevrilmeyi kabul edecek biri..." Bu tip ilişkilerde baştan benimsenen konuma aykırı davranılıyorsa, bu çocukluktaki öğrenmemize geri dönüş mahiyeti taşıyor olabilir; doğrudan karşı çıkmanın maliyeti fazla olduğunda, doğrudan karşı gelmeyen/ gizli/ "pasif" bir direniş başlatırsın.
Diğer bir yandan ikili ilişkileri dahi iktidardan ayırarak düşünememek çok can sıkıcı; ama toplum boyutunda iktidar- itaat döngüsü durmadıkça bireylerde bunun sonlanmasını pek mümkün görmüyorum. Platon'un idealizminde kaldığım suçlamasını yöneltecek olanlara memnuniyetle onay veririm; çünkü, gerçekten; iyilik,erdemin toplum ölçeğinde geçerlilik kazanabildiğinde kalıcı şekilde "gerçek"leşebileceğine inanıyorum; ama konu şu an bu değil. Bireysel boyutta itaat-iktidar meselesinin çözümü için toplumsal ve siyasal ölçüde iktidar-itaat meselesinin halledilmesi'ne geri dönersem; mevcut siyasetlerden hiçbirinin, -özellikle de en çok ümit bağlananlarının- bu konuda başarılı olamadığını söylemek gerekir. İktidar-itaat ilişkisi; kültürle, dille aktarılmaya devam ettiği sürece toplumsal boyutta bunun nasıl gerçekleşeceğiyse aşılamaz bir sorun gibi görünüyor. Üstelik yukarıda anılan psikolojik boyut yüzünden kişiler de bunun yaşam süresini gizil olarak arttırıyor, ortadan kalkmasını istemiyor da olabilir. Bu yüzden iktidar-itaat problemini tümden ortadan kaldırmayı şimdilik bi kenara koyup daha az insanı huzursuz eden bir iktidar-itaat ilişkisi modeli yaratılmaya çalışılıyor. Bu "farka saygı"yla özetlenebilecek, daha çok Kuzey Avrupa ülkelerinde işleyen bir sistem. Şimdi doğrudan "ben"liğimle ilgili bir şeyde, transseksüel olmamda, cidden devleti,toplumu bağlayan ne olabilir ki?? Neden toplumsal hiyerarşideki konumumu etkileyecek bir kimlik olsun ki cinsel kimliğim bu kadar "ben"le ilgiliyken? (bunu kadınlık erkeklik için de söylüyorum)

Elmayı ikiye böldüğümüzde birbirini tümleyen iki eşit parça olarak bakabiliyorken bunu diğer boyutlarda neden yapamıyoruz? Pasif- Aktif, Kadın- Erkek, Anormal- Normal... Matematikte bile tümleyen ve tümlenen denir, garip... Neden iktidar ve itaat eden, neden tümleyen ve tümleyen değil?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

lütfen başlıkla ilgili yorum yazın, bana ulaşmak için transsicko@hotmail.com adresini kullanabilirsiniz