Baba Faktöriyel

Katıldığım Yaşayan Kütüphane'lerde hep "peki baban?" diye soruyorlar, "annenle baban ayrı mı, hep anneni anlatıyorsun" diyen bile var. Hayır, annem babam -bazen neden olduğunu anlamasam da- hala evli.

Önce babamı anlatayım: sessiz sakin, efendi bilinir; bir kocada bulunabilecek kötü alışkanlıkların hiçbirine sahip olmadığı gibi çay demlemekten falan gocunmayan, sitenin gözü önünde çamaşır asmışlığı bile olduğu için birçok insana göre makbul bir koca modelidir... Yani yurdum erkeklerine göre kibar vs bir adamdır. Nadir öfkelenir, öfkesi de saman alevi gibidir, ennn çekilmez özelliği bir saniye düşünmeksizin bir inat etmeye başladı mı inadından imkan yok dönmemesidir. Sorumluluk sahibi aile reisi gibi rollere hiç soyunmadı sanırım... Benim "yetiştirilme"mle ilgili kararları genellikle annem alır(dı). Bu biraz babamın çok ve belirsiz saatlerde çalışmasından, biraz annemin çocuk gelişimi eğitimi almasından ve dominant bir kadın olmasından kaynaklanmıştır sanıyorum.  Ben çocukken babam daha çok "kendi haline bırak"çıydı, benim ergenliğimle birlikte "kız babası" kafalarına girmesiyle benden bu yüzden ağır tepkiler alması peş peşe oldu. "Toplumsal rol"ünü oynamak noktasında sıradan bir erkek ve baba olduğunu anlatmaya çalışıyorum. "Orta sınıf, beyaz vs" ile tanımlanan hegamonik erkeklikten çok uzak bulmuyorum onu açıkcası, klasik bir erkek ve bunun doğru olduğuna inancı da tam. Hegamonik erkeklikle bağ kuran her erkek gibi homofobik, transfobik, namuscu vs olduğunu söylersem haksızlık etmiş olacağımı sanmıyorum.

Gelelim benim geçiş kararıma verdiği tepkiyee... Eski solcu ve bu kadar sessiz, hatta karışmaz bir adamdan büyük bir tepki beklemiyordum ben açıkcası. Annemin tepkisine destek veren bir sessizlik, konuyu konuşmama durumu bekliyordum kiii daha en başta baba beni ters köşeye yatırdı. Şu an iki yıl öncesi oluyor neredeyse; telefondayız:

anne: baban böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceğini söylüyor
BİB: anne babam neyi kabul etmiyorsa bence bunu kendi bana söyleyebilir
anne: öyle diyor, ama ben vereyim madem öyle diyorsun... seni istiyor telefona
baba: alo
BİB: alo. ( yarım dakikaya uzayan sessizlik) evet baba dinliyorum.
baba: evet, annenin dediği gibi
BİB: ne annemin dediği gibi baba
b: ben kabul etmiyorum kesinlikle böyle bir şeyi, asla da etmem
BİB: neyi kabul etmiyorsun baba?
b: böyle bir durumu
BİB: erkek gibi hissettiğimi mi kabul etmiyorsun baba?
b: evet. artık kime özendin nasıl oldu bilmiyorum; ama böyle bir şey yok. ben kabul etmiyorum, hiçbir zaman da etmeyeceğim.

Babam benim hiç yemediğimi bile bile her sefer bal yer misin helva yer misin diye soran bir adamdır, arkadaşlarımın adını unutur, bana bir şey için kızacak olur onu bile aynı gün içinde unutur : ) tabii ki ne hissettiğimi bilebilmesini beklemedim ve onun bu yok sayma durumuna epey çattım. Eski adımı veya kız hitaplarını kullanınca her sefer "benim adım Berk İnan" dedim, "ben senin kızın değilim; çünkü ben kız değilim" dedim, "sakalım çıkınca dilin varacak mı bakalım" dedim. Hatta pisleşip üşünmeksizin sergilediği inadını ti'ye aldım : ) "Baba kulağın yok! ... Sence kulağın için bir şey değişti mi? yihaahaha! x^D " bile dedim bir gün. Bu kadar serserice fütursuzlaşmamdaki en belirgin etken benimle ilgili kararlarda asıl sözü söyleyenin annem olmasına alışmışlığımdı sanırım. Annemle mantıklı açıklamalar, uzun konuşmalarla sorun çözmeyi biliyordum bir de, babamla bir şey çözdüğümüzü hiç hatırlamıyorum, yöntemsizlikten başvurdum buna biraz da sanırım. Annemi kazanırsam davayı kazanırım gibi geliyordu bir de, öyle ya annem hem kim olduğumla hem sağlığımla hem eğitimden tüm kalemlere ihtiyaçlarımla ilgileniyordu.*

Babamla konuşmamaca oynamaya başladık o zamandan sonra. Facebook'ta Berk İnan olarak açtığım hesabı eklemedi, ben de eskisini kaldırdım. Annemin bilgisayardan az anlamasını değerlendirip ona Berk İnan'ı ekletmiştim, ona da sildirtti. Tam bir satranç! Kör inadı hitap mevzusunda da tuttu, annem en azından eskileri kaldırıp nötrleri koymuştu hemen, anne babamdan herhalde 8 ay kadar sonra öğrenmesine rağmen, babannem oğlum derken babam hala kızım diyordu veya eski adımla hitap ediyordu... Ben de kıyameti koparıyordum tabii! Bir gün yine telefonda tam bunun kavgasını ediyoruz, 2 aydır hormon kullanan sesimle biir şarladım! Yer gök inledi, öyle böyle değil... Hormona mı başladın sen, dedi. Günaydın, başladım tabii, anlamıyo musunuz sanki sesimden bla bla diye bi daha şarladım. Bir hafta sonra mı, aynı haftasonu mu bilmiyorum, babam mesaj attı: "bir arabasına biniyorum, yedide beni yazıhaneden alır mısın elimde küçük bir koli olacak" evi biliyo, koli küçükse niye gelmiyor, diyorum. Niye binip geliyo da kargoya vermiyor, diyorum işin içinden çıkamadan akşamı akşam ettim. Trafik yüzünden 9 gibi yazıhanede buluştuk, koli dediği 5-10 kalın kitap alır bi küçük paket, çanta yok... Hepten kafam karıştı. Yazmakla anlatılası değil, ben duruma şaşkın o hepten şaşkın... Dondurucuya atmalık sebzeleri bahane edip iyi miyim, hormon bana ne yaptı onu görmeye gelmiş belli ki, ertesi gün de işi varmış, kalmayacağı için çanta falan da yok yanında, otobüs de rötar yapınca arada kalmış bir saat! O bir saati nasıl anlatmalı... Hava bulutlu. Yağışlıymış bu ara çok yağdı mı, diyor. Çok yağdı ama 2-3 gündür iyi, diyorum. Babam bir şaşırıyor, bir silkiniyor, anlamadım, efendim vb. bi şey söylüyor. 2-3 gün önce sel alıyor sandım, çok yağdı; ama bugünlerde sadece bulutlu, diyorum eski Akbank reklamı misali... Düşünceli ve suratı asık bi hıı, öyle mi vs geliyor. Başka bir konu açacak oluyor, okulu soruyor... Vizeler bitti, finaller geliyor 2-3 haftaya, diyorum yine aynı şey... 5 farklı konuda 2şer cümlelik sohbetler ve benim hepsini iki kez tekrar edişim... Sesim babamı derinden sarsıyor, gözlerimle şahit oluyorum.

Sesle birlikte babamın da biraz değiştiğini söyleyebilir miyim? Belki... Zamanını gerçekten hatırlamıyorum ama bahar başı olacak, açıldıktan herhalde 15 ay sonra (hormonun da  6.-7. ayına tekabül eder), eve az eşyayla, bir haftasonu için gitmiştim. Hava yağmurlu, bende yağmurluk yok, mont ıslanmış... Tekrar dışarı çıkarken babam "o mont ıslak niye onla çıkıyorsun" dedi, "getirmedim, ne yapayım, mecbur..." dedim. "Benim dolapta var, al onu" dedi. Ortaokul boyunca tişört aşırdığım için yok iz yaparsın, senin yok gibi benimkileri giyme diye dünya laf eden babamdan böyle bir şey duymak benim için büyük şoktu... Bedenimiz, ayak ölçümüz aynı olduğu için yağmurluğu da, ayakkabıyı da ikiletmeden değiştirdim tabii : )  Sevinmiştim, "bir şeyler değişiyo galiba, demek ki zamanla olacak bak" diye düşünmüştüm...

Konuşmama, gündemleştirmeme oyunumuz devam etti, bu sırada halam, babannem beni desteklediği için muhtemelen onlara da içten içe küsmüştür babam, tanıdığım kadarıyla... Banaysa hepten küstü! İlk açıldığımda dile getirdiği bir partininkadın kollarının başına geçeceğini, dernek başkanı olacağını düşündüğü cevval, solcu/sosyal demokrat "kız" evlat hayali, benim açılmamla sükut-u hayal olmuştu. Ve bu yeni insan (evet,ben : ) ) her kimse onunla ilgili hiçbir şeyle ilgilenmek istemiyordu, mesela bir dernekte aktivist olmasının hiçbir önemi yoktu; çünkü o hayallerini yıkmış, hayatı onun için zorlaştırmış bir hain ve olmayan dahası da olmayacak bir şeyin peşinde bir çılgındı! : D İlgilenirse çılgını desteklemiş, hainle işbirliği yapmış olabilirdi; dahası kendi erkeklik algısı ve dünya görüşü de sarsılabilirdi! Mümkün oldukça konuşmamaya devam etti, eski adım da ara ara ağzından kaçmaya devam etti... Tek fark ben artık şarlamıyordum, yılmıştım... Her sefer "Berk İnan benim adım" da demiyordum; bilmediğinden, duymadığından değildi çünkü... Alışkanlıktandı, biraz da, nasıl arkadaşların adını umursamadığından unutuyorsa, ondan...

Nisan'da ve Mayıs'ta Ankara'ya keçi sakallı geldim, onu da görmezden geldi, sanki aynı yerde değil gibi sivilcelerimi sordu, "sakallarım çıktığı için" dedim, ses yok. Bu gelişimdeyse eni konu sakal bırakmıştım,görsünler diye. Suratlar düştü, annem "niye böyle geldin" dedi, "görün diye" dedim, babam sormadı. O, KPSS'yi sordu.
BİB:Ağustos sonu açıklanacak, fena geçmedi, atanırım herhalde...
b: Atayacaklar mı seni böyle? (alaylı)
BiB: Göreve başlamadan ameliyatları olup, kimliğimi almayı umuyorum
b: Hangi kimliğini? (şaşkın ve biaber)
BİB: Mavi kimliğimi
b: Öyle mi... (ifadesiz) Değişecek yani...? (inanmaz) Adın ne olacak peki? (bir sonraki repliğe hazırlanır gibi)
BİB: Biliyorsun ya işte Berk İnan...
b: Soyadın peki?
BİB: B... işte
b: Hayır olmayacak
BİB: ?%Q^+&???? (dumur+ mavi ekran)
b: Kendine bir de soyadı bul
BİB: Sen dedemin soyadını... nASıI...
b: O benim soyadım, dedenden değil benden aldın onu...
BİB: Öyle Mİ açarsın o zaman DAvayI, mahkemeDE GÖRÜŞürüZ! 

Ne mutlu son, di mi ? : ) O kadar net bi çıkışı  halamla babannemin desteğine güvenerek yaptım o an muhtemelen. Bu olay 21 Temmuz'da oldu, 23'ünden beri annem şehir dışında biz babamla evdeyiz. Zaten çok az saat birlikteyiz, e çok az iletişim demek bu, hele de babamdan bahsediyorsak : ) Az önce aktardığım diyalogdan sonta Soğuk Savaş atmosferi beklersiniz; ama yok; çünkü babam yine unuttu... Tabii ki o an çok içerledim, kıymetli dedemin soyadına el uzattı diye de çok hınçlandım; ama babamın çıkışlarının devamının gelmediğini hatırlayıp sakinleştirmeye çalıştım kendimi...

Hikaye burada da bitmiyor... Her salı, cuma kan veriyorum ilk günlerden birinde geç yattım kalkamazsam diye de not yazdım, "hastaneye gideceğim, uyanmadıysam kaldır lütfen..." Cidden de kalkamamışım, ama uykum da aralanmıştı önce odaya girdi, geri gitti, geldi parmaklarıyla kapıda darbuka çaldı, "hastaneye geç kalıyorsun" isim kullanmadı, güzel... Bir başka zaman... Banyodayız ikimiz de, geçen hafta galiba...
-Baba, dedim, hoşuna gitmeyecek; ama sana bir şey sormam lazım.
Sessizlik...
-Jilet çok tahriş ediyo da cildimi acaba traş makinası alsam daha mı az tahriş eder diyorum.
- Hayır, daha az tahriş etmez, daha kötü yapar. Hoşnutsuz bir ton olsa da cevap geldi, güzel...

Tatlıya bağladık mı? Hayır! Geçen uyuyorum biliyordu, telefonda babannem sormuş (o da nasıl sordu bilmiyorum tabii) uyuyo N... dedi, yine eski adımı kullandı! Lafın kısası depdüş gidiyoruz... İlk açıldığımda "sen erkek olamazsın ki", "bir kere çocuğun bile olmayacak" gibi türlü laf eden babamın bugün böyle laflar etmeyeceğini düşünüyorum desem inanın doğruluk payı yok, bilin optimist bir an'a denk gelmiştir : ) ama arpaboyu bir fark var gibi tavrında, bakışında; ben de şimdilik bunla yetiniyorum.



*(Şimdi hata ettiğimi düşündüğüm kısım, bunu nezaket gereği bile gizlemedim. Benim kendimi kabul etmemin yıllar aldığını, bu yüzden beni anlamalarını, kabul etmelerini beklemediğimi söyledim; ne zamandır varoluşumu erkek algıladığımı, prosedürü, yaşadığım birçok anıyı onlara binlerce kez anlattım ama konuşmaların çoğu annemin ameliyatlar sonrasında benimle ilgilenip ilgilenmeyeceğini bilmek istediğim şeklinde bitti. Babamın önyargı, inat, erkek dilegetirememezliği üçgenini oportünist sebeplerle "uğraşılmaz" ilan edip kenara attım. Babam olmasından gayri, insani ölçüde saygısızlık olduğunu düşünüyorum ve kendime yakıştıramıyorum şimdi, itirafımdır.)

2 yorum:

  1. bu babaların tepkileri nedense birbirine benziyor. ben lezbiyen olarak açılmıştım bizde de senin yazdığın "Konuşmama, gündemleştirmeme oyunumuz devam etti," gibi oldu.

    YanıtlaSil
  2. "erkeklik", "babalık" normu diye bir ortaklıktan mı kaynaklanıyor acaba...

    YanıtlaSil

lütfen başlıkla ilgili yorum yazın, bana ulaşmak için transsicko@hotmail.com adresini kullanabilirsiniz